Uluslararası Ceza Mahkemesi Üzerine – Dr. Ali Emrah Bozbayındır İle Bir Söyleşi
Bu sene gerçekleştirdiğimiz ‘Uluslararası Mülteci Hukuku ve Filistin’ konulu kış okulumuz kapsamında ders veren Sayın Dr. Öğretim Görevlisi Ali Emrah Bozbayındır hocamızla bir söyleşi gerçekleştirdik. Hocamıza bizlere vakit ayırdığı ve görüşlerini paylaştığı için teşekkür ediyoruz. Umarız sizler de hocamızla yaptığımız bu söyleşiyi okumaktan memnun kalırsınız. Ayrıca öğrencilerimizden Eda Orman’a, bu söyleşiyi gerçekleştirdiği için teşekkürlerimizi sunuyoruz.
1-) 2019 yılında Cambridge Üniversitesi’nin en prestijli fellowship programı olan Herbert Smith Freehills Visitor ödülüne layık görüldünüz ve bu burs kapsamında Cambridge Hukuk Fakültesi öğretim üyeleriyle ve farklı ülkelerden seçkin hukukçularla işbirliği yaparak araştırmalarınızı sürdüreceksiniz. Bu burs kapsamında özellikle yapmayı düşündüğünüz bir araştırma var mı, bu çalışmanın kapsamı ne olacak?
Bu ödül geçen yıl yayımladığım bir makale üzerine gelen bir teklif: ‘’Önleyici Ceza Hukukunun Yükselişi’’. Criminal Law Forum dergisinde yayımlanan bir makalem var. Bu makaleyi İngiliz meslektaşlar ilginç buldular. Almanya ve İngiltere’de terörle mücadele hukukundaki güncel gelişmeleri ceza hukuku felsefesi açısından ele almaya çalıştım. Bunun üzerine bu makaleyi bir kitaba dönüştürmemi önerdiler. Bu kapsamda 3 ay kitap hazırlığı için orada olacağım.
2-) Siz Mavi Marmara davasının danışmanlarından biriydiniz, sizce Uluslararası Ceza Mahkemesi, Mavi Marmara davasında tarafsızlığını ve bağımsızlığını koruyabildi mi? Özellikle ‘’büyük devlet’’ olarak nitelendirebileceğimiz devletlerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taraf olmaması mahkemenin meşruiyetine etki ediyor mu? Kısaca, sizce uluslararası hukuk mekanizmaları tüm suç ve suçluların yargılanmasında tutarlı bir tavır sergileyebiliyor mu?
Yaptığım tüm çalışmalar bana şunu gösterdi; Uluslararası Ceza Mahkemesi, adı büyük olsa da siyasi süreçlere bağlı oluyor. Dolayısıyla ‘büyük güç’ olarak tabir edilen Amerika, Çin, Hindistan, Rusya hala Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne üye değiller. Amerika’nın ve İsrail’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde herhangi bir soruşturma konusunda mahkemeye yönelik açık tehditleri var. Daha çok genç olan ve sadece Afrika ile ilgili vakalarla ilgilendiği iddia edilen bu mahkemeden edindiğim intibaya göre, başarılı olması ve başarılı bir soruşturma yürütmesi zor gözüküyor ama şu eklenebilir: bir normatif sistem olarak, kurallar bütünü olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin gözden uzak bırakılmaması gerekli.
3-) 15 Kasım 2018’de UCM Ön İnceleme Dairesi, yaptığı ikinci değerlendirmede, savcının kararının yanlış olduğuna ve tekrar gözden geçirmesine hükmetti. Ayrıca sürecin uzun tutulmaması için ise Mayıs 2019 tarihine kadar kesin karara bağlanması gerektiği yönündeki kararını bildirdi. Sizce Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrail’in savaş suçlarını soruşturma kararı Mavi Marmara davasını etkiler mi?
Mayıs 2019’a kadar daha zaman var. Dün savcı ihtiyati olarak bu sürenin durdurulmasını istedi, temyiz dairesi bunu reddetti. Mayıs 2019’da savcının vereceği kararı merakla bekliyorum çünkü ilgili daire ön inceleme dairesinin verdiği kararı yeniden inceleme kararını yerine getirmediği kanaatinde. Bu yüzden savcı kararını yeniden gözden geçirmek zorunda kalacak. Mayıs ayında göreceğiz.
4-) Bilindiği üzere Suriye, Roma Statüsü’ne taraf olmadığı için UCM’nin Suriye’de soruşturma yapma yetkisi yok. BM Güvenlik Konseyi referansıyla bu mümkün olabilirse de, Suriye konusunda daimi üyelerin arasındaki anlaşmazlık sebebiyle bu pek mümkün gözükmüyor. Uluslararası hukuk mekanizmalarının bu konudaki hareketsizliğini sadece daimi üyelerin anlaşmazlığına bağlayabilir miyiz yoksa başka sebepleri de var mı? Eğer hareketsizliğin sebebi bu ise politikanın hukuku bu denli etkilemesi, mahkemenin güvenilirliğini olumsuz yönde etkilemez mi?
Suriye meselesi o bölgede ilgili olan güçlerin etkili olduğu ‘proxy savaş’ denilen bir savaşa döndü. Bütün Suriye bir nevi soğuk savaş yıllarını hatırlatan, sıcak savaşın gerçekleştiği bir alana dönüştü. Burada 2 yıl önce Fransa, Güvenlik Konseyi’ne bir teklif getirerek Suriye meselesinin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşınması istedi ama Rusya ve Çin bunu veto etti. Burada Güvenlik Konseyi üyeleri arasında Suriye konusunda büyük bir mücadele yaşanıyor, Amerika ve Rusya arasında bilhassa. Burada Güvenlik Konseyi’nden bir karar çıkması mümkün gözükmüyor. İleriki dönemde Suriye için bir ‘ad hoc’ mahkemeyi mümkün görüyorum.
5-) ABD, 2016 yılında çıkardığı Terörizme Destek Verenlere Karşı Adalet (JASTA) adlı yasayla 11 Eylül saldırılarında ölenlerin yakınlarının Suudi Arabistan’a dava açabilmesine olanak sağlanmıştı. Hatta bu yasa Obama tarafından veto edilmesi karşın Amerikan Kongresi tarafından onaylandı ve Obama’nın vetosu geçersiz kılındı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yasanın uluslararası hukuka ve suçların şahsiliği gibi BM Şartında yer alan temel bazı ilkelere uygun olmadığını belirtti. Siz bu fikre katılıyor musunuz, bu yasa hakkındaki yorumunuz nedir?
Aslında böyle bir kanun vardı, Suudi Arabistan’a genişletildi. İran’a uygulandı. 1983’te yaşanan helikopter kazasıyla ilgili İran Merkez Bankası’nın 45 milyar dolarına el konulmuştu. Şimdi de Suudi Arabistan’a, 11 Eylül olaylarında Suudi vatandaşları failler arasında yer aldığı için 750 milyar dolarlık bir tazminat söz konusu. Tazminat, özel kişilere ödenen bir tazminat. Amerika’nın bu tür kanunlarını bir uluslararası hukukçu ‘silahlı soygun’olarak tanımlıyor. Yağma gibi bir fiil olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla şu anda İran, Uluslararası Adalet Divanı’na başvurdu, İran Merkez Bankası’nın 45 milyar doları için Amerika’ya karşı dava açtı. Ama Amerika bu tür yasaları çıkarmaya devam ediyor. Burada şöyle bir konu gündeme geliyor, uluslararası mekanizmalardan ziyade onları gündemin dışında tutan ve adeta tek güç olarak diğer ülkelere bu uygulamaları icbar eden bir yapısı var.
6-) 2013 yılında TÜSİAD tarafından Yılın En iyi Genç Hukukçusu ödülüne, 2019 yılında Cambridge Üniversitesi tarafından önemli ödüle layık görüldünüz ayrıca 2018 yılında yazdığınız bir makale oldukça ilgi gördü ve yurt dışında bazı seminerlerde kaynak olarak kullanıldı, sizin gibi ceza hukuku ve uluslararası ceza hukuku alanında akademik kariyer düşünen genç meslektaşlarınıza verebileceğiniz tavsiyeler var mı?
Belli bir sonuca varmaktan çok o yolda yürümek ve samimiyetle yürümek gerekiyor. Başarı arzu edilen bir netice olsa da akademisyenlikte esas olan tevazu, merak, şüphe ve de başkalarının yazdıklarını tekrar etmekten ziyade bir mevzuyu derinlemesine ele almaya çalışıp yeni bir söz söyleme çabası. Bu şekilde bir zihniyetle bu işe samimiyetle yaklaşılırsa sizler gibi gençlerin de başarılı olması çok mümkün.