ABD Yüksek Mahkemesi’nin Jam et al. v. International Finance Corporation Kararı Üzerine Bir İnceleme
ABD Yüksek Mahkemesi, 27 Şubat 2019 tarihli 7’ye 1 çoğunlukla verdiği Jam et al. v. International Finance Corp. kararında ABD’de ticari faaliyetlerde bulunan uluslararası kuruluşların mutlak yargı bağışıklığını reddederek, bu kuruluşlara sözleşmenin ihlali veya ihmalden doğan zararlar gerekçe gösterilerek ABD’de dava açılabileceğini belirtti. Bu kararın uluslararası finans kuruluşlarının merkezlerinin bulundukları yerler dışında fonladıkları projelerdeki insan hakları ihlallerinden sorumluluklarına etkisinin ne olacağı ve bu etkilerin uluslararası arenada nasıl sonuçlar yaratacağı, gerek uluslararası hukuk gerekse de uluslararası finans çevrelerinde bazı tartışmalara yol açmıştır. Bu yazıda uluslararası finans kuruluşlarının fonladıkları projelerdeki insan hakları ihlallerinden sorumluluklarına ilişkin önemli bir dava olan US Supreme Court Jam et al. v. International Finance Corp. davasını inceleyecek, davada verilen kararın hukuki olarak ne ifade ettiğini ve bu kararın olası sonuçlarını irdeleyecek ve son kısımda konuya ilişkin kanaatlerimi paylaşarak yazıyı noktalayacağım.
Jam et al. v. International Finance Corp. Davasında Tarafların İddia ve Savunmaları
Söz konusu davanın davacı tarafını sivil toplum kuruluşu olan EarthRights tarafından temsil edilen bir grup Hintli çiftçi ve balıkçı; davalı tarafını ise Dünya Bankası Grubu’nun özel sektöre borç para vermekle görevli organı olan Uluslararası Finans Kurumu (IFC) oluşturmaktadır. Davacı taraf, IFC tarafından desteklenen ve Hindistan Gujarat’da yapılacak olan Tata Mundra Ultra Mega Kömür Yakıtlı Elektrik Santrali Projesi neticesinde ağır kirlilik ve ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya kaldıklarını belirterek bu mağduriyetlerinin giderilmesi için Washington DC’deki Federal Mahkemede IFC’ye yönelik olarak tazminat davası açmıştır. Davalı IFC ise davacının iddialarına karşılık olarak ABD’de açılan davalarda mutlak yargı bağışıklığına sahip olduğunu ve bunun sonucu olarak Mahkeme’nin kendisi hakkında karar vermeye yetkisi olmadığını iddia etmiştir.
Jam et al. v. International Finance Corp. Kararı
Yüksek Mahkeme’nin kararı uluslararası kuruluşların yurtdışındaki faaliyetlerinden dolayı ABD yerel mahkemelerinde yargı bağışıklıklarına sahip olup olmadıklarına; eğer sahiplerse bunun kapsamının ne olduğuna ilişkin bir karardır. 1945’te çıkarılan Uluslararası Örgütler Bağışıklıklar Yasası (IOIA), IFC gibi uluslararası kuruluşların yalnızca “yabancı devletlerin sahip olduğu yargı bağışıklığı ile eşdeğer şekilde yargı bağışıklığına” sahip olduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte, 1976’da çıkarılan “Yabancı Egemen Devletlerin Bağışıklığı’na İlişkin Yasa (Foreign Sovereign Immunities Act-FSIA)” sayesinde yabancı devletlere karşı, onların ABD’deki ticari faaliyetlerinden ötürü ABD mahkemelerinde dava açılabilmesinin önü açılmıştır. Bu nedenle bu yasa ile birlikte artık yabancı devletlere, ABD mahkemeleri önünde “sınırlı” bir yargı bağışıklığına sahip olma hakkı tanınmıştır.
IOIA uyarınca IFC gibi uluslararası organizasyonlar, ABD mahkemelerinde yabancı devletler ile aynı şekilde ve kapsamda yargı bağışıklığına sahiptir. Bu durumda iki uluslararası aktörün dokunulmazlıklarının ve hukuki kaderinin birbirlerine bağlı olduğu söylenebilir. Bir başka deyişle, iki aktörden herhangi birinin yargı bağışıklıklarının kapsamına ilişkin olarak yapılacak olası bir sınırlayıcı bir düzenleme veya mahkeme kararı, diğerini de doğrudan etkileyecek ve diğer aktörün yargı bağışıklığı bu düzenleme veya mahkeme kararına göre şekillenecektir. Yüksek Mahkeme, dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak vermiş olduğu kararında IOIA uyarınca IFC’nin yabancı devletlerle aynı yargı bağışıklığına sahip olduğunu, ancak bu bağışıklığın 1976’da “ticari faaliyetler bakımından” getirilen istisnanın IFC’yi de bağlamasından dolayı sınırlı olduğunu ve dolayısıyla mutlak olmadığını belirtmiştir. Mahkeme bu nedenle IFC’nin Hindistan’daki faaliyetlerini ABD ile ilintili ticari bir faaliyet olarak addederek, bu faaliyetlerinden dolayı IFC’ye ABD yerel mahkemelerinde dava açılabileceğini belirtmiştir.
Karardaki tek muhalif görüşün sahibi olan Hakim Nina Pillard ise muhalefet şerhinde Mahkeme’nin “yanlış bir şekilde karar verdiğini” belirterek Mahkeme’nin bu kararını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini belirtti. Hakim Pillard, muhalefet şerhinde gerekçe olarak, Mahkeme’nin yorumlamamada kullandığı metodun yanlış olduğunu, yorumlamanın anlaşmanın imzalandığı tarihten ziyade dava açıldığı tarihteki koşullara göre yapılması gerektiğini ve bu şartlara uyularak yapılan yorumlama sonucunda mutlak yargı bağışıklığına sahip Dünya Bankası Grubu’na karşı, taraf ülkelerde fonladıkları projelerdeki insan hakları ihlalleri bakımından ulusal mahkemelerde dava açılamayacağını savunmuştur.
Uluslararası Hukukta Uluslararası Örgütlerin Dokunulmazlığı
Uluslararası hukuk, uluslararası kişiliğe sahip olan birimler arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar bütünüdür. Bu uluslararası hukuk kişilerinden biri de uluslararası örgütlerdir.Birleşmiş Milletler’in (BM) yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı 1949 yılında vermiş olduğu danışma görüşünde, her hukuk düzeninin öznelerinin sahip olduğu hakların kapsamının ve doğasının, o hukuk düzeninin gereklerine göre farklı olabileceği, BM Şartı’nda belirlenen ilke ve amaçların gerçekleştirilmesi çerçevesinde BM’nin de bir uluslararası kişiliğe sahip olduğu tespitini yapmıştır. Divan, BM’nin belli görevlerle donatılmış kurumlara sahip olmasını, bu kurumların ya da personelinin görevlerini yerine getirirken üye devletlerde ayrıcalık ve dokunulmazlıkları olduğunu ve BM’nin üyeleri ile antlaşma akdedebilmesini bu tespite dayanak olarak göstermiştir. Bu karar doğrultusunda uluslararası hukuk tarafından tıpkı BM gibi spesifik organlara sahip Dünya Bankası Grubu, IMF gibi uluslararası kuruluşlara ve belli şartlarda, görevleriyle sınırlı olarak, bu uluslararası kuruluşların personellerine de üye devletlerde yaptıkları faaliyetler bakımından ayrıcalık ve dokunulmazlıklar tanındığı söylenebilir. Böylece bu kararı uluslararası hukuk özelinde ele aldığımızda Dünya Bankası Grubu’nun organı olan IFC’nin Dünya Bankası Grubu’na üye ülkelerden Hindistan’da fonladığı elektrik santrali projesi ile ilgili olarak görevleriyle sınırlı olmak kaydıyla hem kurum olarak hem de personelleri açısından ayrıcalık ve dokunulmazlıklara sahip olduğu sonucuna varırız. Ancak bu dokunulmazlık ve ayrıcalıkların, IFC’nin kurum olarak gerçekleştirdiği ve IFC’ye bağlı olarak çalışan personellerin üye ülkelerde gerçekleştirdikleri insan hakları ihlallerini de kapsayıp kapsamadığını net olarak ortaya koyan bağlayıcı herhangi bir yazılı bir metin veya teamül kuralı yoktur.
Jam et al. v. International Finance Corp. kararında uluslararası finans kuruluşlarının fonladıkları projelerdeki insan hakları ihlallerinden dolayı ulusal mahkemelerde sorumlu tutulabileceği ifade edilmiştir. Bu karar doğrultusunda artık uluslararası örgütlerin kendilerine taraf ülkelerde bulundukları faaliyetlerde uluslararası hukuk tarafından kendilerine tanınan dokunulmazlık ve ayrıcalıkların insan hakları ihlalleri bakımından işlerlik kazanmayacağı kabul edilmiş ve böylece gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinde, ihlali gerçekleştirdiği ileri sürülen uluslararası örgütün kurum olarak ve/veya personelinin ulusal mahkemelerde sorumluluğuna gidilebilmesinin önü açılmıştır.
Karar Hukuken Başka Neler İfade Etmektedir ve Kararın Olası Diğer Etkileri Neler Olabilir?
Yüksek Mahkeme, bu kararında Dünya Bankası’na karşı ABD’de dava açılabileceğini belirtmiş ve bir alt mahkemenin verdiği ret kararını bozarak dosyayı geri göndermiştir. Bu kararla birlikte artık ABD merkezli ve/veya ABD’de faaliyet gösteren uluslararası finans kuruluşları ve bu kuruluşların fonladıkları projeler, yaptıkları insan hakları ihlallerinden dolayı sorumlu tutulabilecek ve bunlara karşı ABD mahkemelerinde dava açılabilecektir. Yüksek Mahkeme’nin bu kararından en çok etkilenecek olan uluslararası kuruluşlara örnek olarak Dünya Bankası, Amerika Ülkeleri Kalkınma Bankası verilebilir. Ancak kar amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu olan ABD merkezli EarthRights International’in Hukuk Direktörü Marco Simons’a öre, her ne kadar merkezleri ABD’de yer alsa bile bu karar, ABD ile aralarında ticari faaliyetler bakımından özel anlaşmalar bulunan BM ve IMF gibi uluslararası kuruluşları etkilemeyecektir. Ancak yazar, kararın bu kuruluşların organlarının fonladıkları projelerdeki insan hakları ihlallerinden doğan sorumluluklarını etkileyip etkilememesi meselesine şu nedenlerden ötürü temkinli yaklaşmaktadır:
- IOIA ve FSIA’daki hükümler tamamlayıcı hükümlerdir. Bir başka deyişle, ancak ihlalde bulunan uluslararası örgütün kuruluş tüzüğünde sorumluluğa ilişkin hüküm bulunmadığı takdirde FSIA ve IOIA’daki sorumluluk hükümleri uygulama alanı bulur. İhlalde bulunan uluslararası örgüt, ihlalden dolayı sorumlu tutulmasını önleyecek biçimde kuruluş tüzüğünde kolaylıkla gerekli değişiklikleri yaparak IOIA ve FSIA’daki sorumluluk hükümlerini bertaraf edebilir ve sorumluluktan kurtulur.
- İhlalde bulunan uluslararası örgüt politik nüfuzunu, politik bağlantılarını kullanarak aleyhine olan bu durumu kolaylıkla durumu lehine çevirebilir.
Sonuç
Her ne kadar ortada hükmedilmiş bir tazminat olmasa bile bu karar, uluslararası kuruluşların fonladıkları projelerdeki insan hakları ihlalleri bakımından projeyi fonlayan uluslararası kuruluşları sorumlu tuttuğu için dönüm noktası niteliğinde bir karardır. Yine de bu karara sağduyulu ve ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. Çünkü kararın sağladığı koruma geçici ve kolaylıkla bertaraf edilebilir niteliktedir. Zira hem IOIA hem de FSIA hükümleri tali niteliktedir. Yani, sadece insan hakları ihlali yaptığı iddia edilen uluslararası kuruluşun kuruluş tüzüğünde bir hüküm bulunmadığı sürece bu kanunlardaki hükümler uygulanabilecek ve insan hakları ihlalinde bulunduğu iddia edilen uluslararası kuruluşa karşı ABD Mahkemeleri önünde dava açılabilecektir. Bu noktada, ihlali gerçekleştirdiği öne sürülen uluslararası kuruluş kurucu antlaşması ve -varsa- kurucu tüzüğünde ve/veya ABD ile yapacağı ikili veya çok taraflı anlaşmalarda mutlak bağışıklığı sağlamaya yönelik gerekli değişiklikleri yapacak ve kendisine karşı ABD mahkemelerinde dava açılmasını önleyecektir. Kaldı ki, insan hakları ihlalinde bulunduğu öne sürülen kuruluş, merkezini ABD dışına taşıyıp ABD’deki ticari faaliyetlerine son verebilir. Mevcut ve olası insan hakları ihlallerinin önüne geçecek kalıcı ve kolayca ekarte edilemeyecek bir hesap sorulabilirlik sistemi ise ancak bu alandaki çalışmaların daha ciddi, sistematik bir şekilde ve titizlikle yapılmasıyla, bu çalışmaları etkili bir şekilde denetleyecek yerel ve uluslararası düzeyde faaliyet gösterecek bağımsız ve tarafsız yargı otoritelerinin kurulmasıyla ve bu yönde gelişecek küresel çapta iş birliğine yönelik ortak bir uluslararası siyasi iradeyle oluşturulabilir.