Üst Düzey Devlet Yetkililerinin Sosyal Medya Üzerinden Gerçekleştirdiği Açıklamaların Uluslararası Hukuk Nezdinde Bağlayıcılığı Bulunabilir Mi?
1. Giriş
Uluslararası hukukta devletlerin belirli türdeki tek taraflı davranış veya açıklamalarının kendilerini için bağlayıcı olup olmadığı geçmiş yıllarda tartışılmış, Nükleer Testler Davası ve Uluslararası Sürekli Adalet Divanı’nda ele alınan Doğu Grönland Davası başta olmak üzere çeşitli kararlara konu olmuş ve zamanla gelişerek günümüzdeki halini almıştır. Devletlerin hangi tür davranışlarının uluslararası arenada sonuç doğurup doğurmayacağı, buna bağlı olarak da bu davranışların kendileri ya da diğer devletler açısından bağlayıcı olup olmayacağı sorusunun cevabı aranmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda devletlerin tek taraflı hukuki işlemlerinin varlığı ve bu irade açıklamalarına sonuç bağlanmasının uluslararası anlamda yasallığı ihtilaflı iken, Uluslararası Adalet Divanı’nın içtihadı ile bu konudaki tartışmalar bir noktada sona ermiştir. Bu yazıda da ilgili tartışmalara konu karar olan Fransa ile Avusturalya/Yeni Zelanda arasındaki Nükleer Testler Davası[i], tek taraflı bildirimlere güncel bir örnek olan devlet yetkililerinin sosyal medya açıklamaları kapsamında incelenecek ve bu bağlamda birtakım örnekler değerlendirilecektir.
2. Uluslararası Hukukta Tek Taraflı İşlemler ve Uluslararası Adalet Divanı’nın Nükleer Testler Kararı
Milletlerarası hukukta temel kaynaklar, Uluslararası Adalet Divanı Şartı’nda da ifade edilen, uluslararası antlaşmalar, uluslararası örf-adet kuralları, hukukun genel prensipleri ve ikincil kaynak olarak mahkeme kararları ve doktrine ek olarak, uluslararası hukuk kişilerinin hukuka uygun olan tek taraflı irade açıklamaları da uluslararası hukukun kaynakları arasında sayılabilir. Tek taraflı işlem, hukuki alanda etki doğurma amacını taşıyan, bir veya birden fazla türde uluslararası hukuk kişilerince yapılan niyet açıklamalarıdır.[ii] Söz konusu niyet açıklaması, antlaşmalar hukukunda gündeme gelen ahde vefa (pacta sunt servanda) ilkesi ile bağlantılıdır. Zira bu ilke kapsamında devletler kendilerini bağlamak üzere bir beyanda bulunduğunda bu kapsamda ortaya çıkan yükümlülüklerini iyi niyetle icra etmelidirler. Devletlerin tek taraflı bildirimlerinin uluslararası hukukta kendisi veya diğer devletler açısından bağlayıcı olması için aranan en önemli ayırt edici kriter ise, açıklamayı yapan devletin bu bildirimi ile bağlayıcı hukuki sonuçlar doğurmasına dair sahip olduğu niyeti, hedefidir[iii]. Bu bağlamda en önemli örnek Fransa ve Avusturalya-Yeni Zelanda arasındaki Nükleer Testler Davası’dır. Avustralya ve Yeni Zelanda, Fransa’nın bu bölgede yaptığı nükleer testler sonucu ortaya çıkan çeşitli materyallerin kendilerinin temiz ve katkısız havaya ulaşma haklarına müdahale olduğunu iddia etmiş ve Divan’dan Fransa’nın bu testlere son vermesine hükmetmesini istemiştir. Bunun devamında Fransa devlet yetkilileri tarafından gelen “işlerin iyi gitmesi halinde nükleer testlere son vereceğiz” ve “bulunduğumuz aşama itibariyle artık yüzey testleri bitmiş, yeraltı testlerine geçiş yapılacaktır” şeklindeki açıklamalar davayı şekillendirmiştir. Divan bu kararında, Fransa’nın daha fazla nükleer test yapmayacağına dair açıklamalarını tek taraflı söz verme kapsamında yorumlamıştır, zira bu açıklamalar Fransa açısından alenen yükümlülük doğuracak niyet açıklamaları olarak tespit edilmiştir. Muhatap diğer devletlerin de karşılarına çıkabilecek aksi yönde bir davranış karşısında Fransa’nın bu açıklamalarını kendisine karşı ileri sürebileceklerini belirmiştir. Buna ek olarak Divan, yapılan açıklamaların yazılı ya da sözlü olmasına yönelik olarak, sözlü olmasının da aynı şekilde bağlayıcı olacağına karar vermiştir.
Tek taraflı işlemlerin hukuki niteliği ve ilk olarak hangi davalarda ne şekilde konu edinildiğinden bahsettikten sonra bu işlemlerin uluslararası hukuk alanındaki bağlayıcılığına değinmek yerinde olacaktır. Tek taraflı işlemler uluslararası hukukun bir kaynağıdır ve birtakım özellikleri barındığı takdirde bu işlemler bağlayıcı güce sahip olacaktır. Bu noktada Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nde antlaşmaların geçerliliği için gereken şartlar, tek taraflı bildirimlerin geçerliliği ve bağlayıcılığı için rehber olabilecektir.[iv] Bunlar sırasıyla, bildirimi yapan kişinin bu bildirimle bağlı olacağını kabule dair niyeti, bildirimi yapan kişinin üst düzey bir devlet yetkilisi ya da yetkili bir devlet temsilcisi olması, söz konusu bildirim veya davranışın ulaşılabilir bir gerçeğe yönelik olması, hukuk tarafından doğrudan yasaklanan bir davranış olmaması ve uygun bir şekle sahip olması şartlarıdır. Tek taraflı işlemlerin ise herhangi bir şekil şartına tabi tutulmadığı ve yazılı yahut sözlü olabileceği yukarıda belirtilen kararlarda Divan tarafından kabul edildiğinden, antlaşmalara koşulan yazılı ve uygun şekil şartı tek taraflı işlemler açısından bir zorunluluk olarak kabul edilemeyecektir. Bu sebeple kalan dört şartın bir arada varlığı halinde, söz konusu tek taraflı işlemlerin de uluslararası hukuk alanında ilgili devlet açısından muhatap devletlere karşı bağlayıcı olacağı sonucuna varılabilecektir.
Bu noktada ilgili açıklamaların bağlayıcılığının tespiti ve yorumlanması açısından Birleşmiş Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun 2006 yılında yayınladığı, Devletlerin tek taraflı bildirimlerinin hukuki yükümlülükler doğurmasının mümkün olmasına dair uygulanabilecek rehber prensipler kaynak olarak ele alınabilir.[v] Söz konusu belgede maddeler halinde açıklandığı üzere, alenen yapılan ve devletin niyetini açıkça ortaya koyan açıklamalar, ilgili devlet açısından hukuki yükümlülük doğuracak, bu yükümlülük ise iyi niyet esasına bağlı olacaktır. Muhatap devletler de iyi niyet esasınca yapılan açıklamaya göre hareket etmekte serbesttirler, buna karşın iyi niyet ilkesine aykırı olarak davranan devletin sorumluluğu ise genel ilkeler kapsamında gündeme gelecektir. Yapılan açıklamalar yazılı veya sözlü olabilir[vi], ancak uluslararası hukukun mutlak normlarına aykırı olarak yapılan açıklamalar hükümsüzdür. Aynı şekilde ilgili açıklamanın hukuki sonuç veya yükümlülük doğurabilmesi için yapılan açıklamanın şüpheye yer vermeden, net bir şekilde anlaşılması gerekir. Sonuç olarak eğer söz vermek genel anlamda kişileri verilen söz kapsamında bağlıyorsa, devletler tarafından verilen sözler de yerine getirilmesi gereken yükümlülükleri beraberinde getirecektir, şeklindeki bir yorum yanlış olmayacaktır.
3. Üst Düzey Devlet Yetkililerinin Son Yıllardaki Sosyal Medya Kullanımları Çerçevesinde Yaptıkları Açıklamaların Hukuki Niteliği ve Bağlayıcılığı
Bu temellendirme ışığında üst düzey devlet yetkililerinin sosyal medya üzerinden gerçekleştirdiği açıklamaların hukuki niteliği ve bağlayıcılığının tespiti gerekir. Bu bölümde ele alınacak husus da üst düzey devlet yetkilisi kapsamında sayılan kişilerin sosyal medya üzerinden gerçekleştirdiği açıklamaların tek taraflı bildirim olarak kabul edilip edilemeyeceği ve bu durumda bağlayıcı olup olmayacağıdır.
Sosyal medya, uluslararası anlamda kişilerin iletişiminde öncelikli olarak tercih edilen yol olmuştur. Bu noktada gerçek kişilere ek olarak, devletler, çeşitli uluslararası organizasyonlar ve tüzel kişiler de bir veya birden çok sosyal medya hesapları kullanmaya başlamıştır. Özellikle 2019 yıllarının sonlarında başlayan pandemi dönemi, sosyal medyadaki devlet kullanımı da ciddi anlamda artırmış, yüz yüze gerçekleştirilen toplantılar da uygun olduğu ölçüde yerini bu platform üzerinden kurulan diplomatik ilişkilere bırakmıştır. Bunun bir nedeni de sosyal medya platformlarının ve bu platformlar aracılığıyla devlet yetkililerine veya halka ulaşımın ne denli kolay ve aleni olduğudur. Özellikle geçmiş son birkaç yılda karşılaşılan örnekler, devlet yetkililerinin bu platformları aktif olarak kullandıklarını, yeri geldiğinde başka devletleri onore etme ya da kınama faaliyetlerinde bulundukları, kınamaya ek olarak harekete geçeceklerini de bildirdiklerini gösterir. Toplum açısından uzun bir süredir önemli etkiye sahip olan sosyal medyanın, son birkaç yıl göz önüne alındığında artık devletler açısından da uluslararası hukuk nezdinde önem arz eden bir platform olduğu kabul edilebilir. Devlet ve/veya hükümet başkanları, dışişleri bakanları gibi uluslararası hukuk kişilerinin sosyal medya kullanımlarının da keyfi olmadığı ve çeşitli makamlarca denetimden geçerek bildirimlerin bu şekilde yapılıyor olduğu kabul edildiğinde, bu platformlar aracılığı ile yapılan irade açıklamalarının uluslararası alanda sonuç doğuracağı görüşü benimsenebilecektir.
Bu bağlamda yapılan irade açıklamalarının tek taraflı bildirim olarak kabul edilebilmesi için belli başlı şartları taşıması gerektiği söylenebilir.[vii] Bunlardan ilki, sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen irade açıklamasının niyet unsurudur. Bu unsura göre yapılan açıklamanın ilgili devlet açısından bağlayıcı olması, o devletin bu açıklamayı yaparken sahip olduğu bağlanmaya yönelik niyetidir. Bu noktada söz konusu açıklamanın iç hukuktaki etkiyi aşıp uluslararası alanda etki doğuracak seviyeye çıkması halinde, devlet yetkililerinin bağlayıcılıktan kaçınması da pek mümkün olmayacaktır. Bu noktada ayırt edici unsur, yapılan açıklamanın yalnızca bir siyasi görüşün açıklanması mı olduğu, yoksa diğer devletler nezdinde yükümlülük doğuracak bir niyet açıklaması mı olduğudur.
Bu noktada ikinci şart ise, ilgili açıklamaların yetkili olarak sayılan kişiler tarafından yapılmasıdır. Uluslararası hukuk kapsamında genel anlamda kabul edilen üst düzey devlet yetkilileri, devlet başkanı, hükümet başkanı ve dışişleri bakanıdır. Bu kişilerin fiil ve işlemleri, başka bir makamca herhangi bir onaylamaya tabi tutulmadan ilgili devlet nezdinde bağlayıcı etkiye sahip olur. Sosyal medya söz konusu olduğunda Twitter, yeni adıyla X, akla gelen ilk platformlardan biridir. Bu platform diğerlerine nazaran en fazla devlet kurumu seviyesinde hesap içerir[viii] ve bu haliyle de devletlere özgü güncel davranışlar ve aktivite, en çok Twitter içerisinde bulunur.[ix] Bu noktada örnek olarak Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden’ın Twitter hesapları gösterilebilir. Biden, bir tanesi “President Biden” diğeri ise “Joe Biden” olmak üzere biri diğerine göre kişisel olarak düzenlenmiş iki adet resmi Twitter hesabına sahip bir devlet başkanıdır. Aynı şekilde eşinin ise bir tanesi “First Lady”, diğeri ise “Dr.” sıfatlarına sahip hesapları bulunur. Ve başkan vekili Kamala Harris’in de aynı kapsamda hesapları mevcuttur. Başta akla gelen ABD ve diğer çoğu devlet yetkililerince yapılan bu ayrım ele alındığında, sosyal medyadaki açıklamaların tek taraflı bildirim olup bağlayıcı kabul edilebilmesi için gereken yetkili kişi şartı, yalnızca resmi profile sahip hesaplarca yapılan açıklamaları ele alınarak sağlanabilir. Ancak bu ayrım, bazı durumlarda gereken netlikte sonuçlara ulaştırmayabilir. Örneğin eski ABD başkanı Donald Trump’ın sosyal medya kullanımı göz önüne alındığında, kendisinin başkanlık zamanında tweetleri çoğunlukla özel hesabından attığı, resmi başkanlık hesabının ise yalnızca bu tweetleri re-tweet yapmakla kaldığı görülür. Bu durumda yapılan açıklamanın özel veya resmi hesaptan yayınlanmasından bağımsız olarak, ilgili hesap yetkili devlet kişilerinin bilgisi ve iradesi dahilinde yönetiliyorsa, bu halde paylaşımlar doğrudan bu kişiler tarafından yapıldığı ve haliyle bu kişilerin yapılan açıklamalarla bağlı olduğu kabul edilebilir.
Sosyal medya açıklamalarının tek taraflı bildirim olarak bağlayıcı kabul edilmesinde gereken üçüncü şart ise bir hukuki amacın varlığıdır. Bu şart sosyal medya üzerinden yapılan açıklamalar açısından pek belirleyici olmayabilir, zira bu platformlardan açıklanan irade beyanları veya bildiriler, genel anlamda antlaşmalarda olduğu gibi belirli ve net değildir. Bu noktada örnek olarak yine Twitter’da söz konusu olan “One Word” akımı verilebilir . 2022 yılı Eylül ayının başlarında birçok büyük şirket ve zincirler tarafından başlatılan bu akıma, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden gibi devlet başkanları da katılmıştı. Bu noktada atılan tweetler incelendiğinde, sosyal medya platformlarının uluslararası hukuk açısından da güncel bir irade açıklama alanı olduğu söylenebilecektir. Örneğin Zelenski’nin “özgürlük” tweetini atması, Ukrayna’nın önemli bölgelerinin Rusya tarafından işgale uğraması sonucu içerisinde bulundukları savaş haline yapılmış bir atıf iken, Biden’dan gelen “demokrasi” tweeti ise ABD’nin genel anlayış ve ilkelerini özetleyen bir açıklamadır. Ancak bu açıklamalar ilgili devlet adına yükümlülük doğurması için tek başına yeterli değildir, zira yeterli hukuki amaç veya konudan muaftır. Bunların bağlayıcı olması için bu yönde seviyeli kuvvet kullanımı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı gibi ek uluslararası hukuk davranışları gündeme gelmelidir. Örneğin varsayımsal olarak Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in “savaş” olarak katıldığı bir akım, ABD başta olmak üzere birçok devlet tarafından olağanüstü hal kararı vermesine sebep olabilirdi. Zira Rus askeri güçlerinin Ukrayna sınırlarına girişi, silahlı müdahalesi ve bu yönde kuvvet kullanımı, Putin’in savaş yönündeki tweeti ile kendisi ve devleti adına bağlayıcı kabul edilebilecekti. Tüm bahsedilen şartların sağlanması sonucu sosyal medyanın bir noktada hukuki gücü göz ardı edilemeyecek, bu platformlarda yapılan açıklamaların da devletlerin tek taraflı bildirimleri olarak kabul edilip bağlayıcı güce ulaştıkları söylenebilecektir.
4. Sonuç
Sosyal medyanın günümüzdeki yadsınamayan önemi, hukuki çerçevede de birtakım soru işaretlerinin doğmasına sebep olmuştur. Bu yazıda da bu platformlarda yapılan açıklamaların ilgili devlet nezdinde bağlayıcı güce sahip olup olmayacağı tartışılmıştır. Bunun için uluslararası hukukta tek taraflı işlemlerin bağlayıcılığı belirli davalar ve Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi çerçevesinde incelenmiş, buna bağlı olarak tek taraflı bildirimlerin uluslararası hukukta bağlayıcı sonuçlar doğuracağı ve açıklamayı doğrudan yapan devlet yetkililerinin, dolaylı olarak üçüncü devletlere karşı yükümlülüklerinin doğacağı belirtilmiştir. Buna ek olarak sosyal medya üzerinden yapılan açıklamalar da tek taraflı işlemler başlığı altında ele alınmış ve üst düzey devlet yetkililerinin aktif bir sosyal medya platformu olan Twitter’daki paylaşımları örnek olarak gösterilmiştir. Bu noktada tek taraflı bildirimlerin herhangi bir şekle tabi olmadığı Uluslararası Adalet Divanı’nın Nükleer Testler Davası kararı kaynak alınarak tespit edilmiş ve sonuç olarak gerekli şartları taşıyan sosyal medya açıklamalarının uluslararası hukuk nezdinde bağlayıcı güce sahip olabileceği görüşüne varılmıştır.
Nesibe Çetin, 2023 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı zamanda İstanbul Uluslararası Hukuk Merkezi’nde formasyon eğitimini tamamlayarak uluslararası hukuk alanında kendini geliştirdi. Uluslarası Deniz Hukuku ve İnsancıl Hukuk alanlarına ilgi duymaktadır.
[i] Nuclear Tests Case, ICJ Reports, 1974.
[ii] First report on unilateral acts of States, ILC, by Mr Victor Rodriguez Cedeño, Special Rapporteur, 5 March 1998.
[iii] Kassoti, Eva, Interpretation of Unilateral Acts in International Law, Netherlands International Law Review, 2022.
[iv] Degan, Vladimir Duro, Sources of International Law, M. Nijhoff Publishers, 1997.
[v] Guiding Principles applicable to unilateral declarations of States capable of creating legal obligations, with commentaries thereto, adopted by the International Law Commission, 2006.
[vi] Garner, James W., The International Binding Force of Unilateral Oral Declarations, The American Journal of International Law, 1933
[vii] Serendahl, Erlend, Unilateral Acts in the Age of Social Media, Oslo Law Review, 2019.
[viii] K.P. Abdullakkutty, Internationalizing Social Media: The Case of
‘Twiplomacy’ in India and Russia, 12 IUPJ of International Relations, 2018.
[ix] Green, James A., The Rise of Twiplomacy and the Making of Customary International Law on Social Media, Oxford University Press, 2022.