Uyduların Çarpışmasında Devletlerin Sorumluluğu: Cosmos-Iridium Çarpışması
20.yy’da yaşanan teknolojik atılım sayesinde içerisinde bulunduğumuz bilgi çağında insanlığın bilimsel araştırmalara olan ilgisi son derece artmış olup, bu ilgi bilimden siyasete pek çok alanda yenilikler getirmiştir. 1957’de Dünya’nın ilk yapay uydusu olan Sputnik I’in, SSCB tarafından yörüngeye oturtulmasıyla birlikte insalık tarihinde ‘’Uzay Çağı’’ da başlamıştır. Uzay boşluğuna gösterilen bu merak esasen Soğuk Savaş dönemi süper güçleri olan ABD ve SSCB’nin birbirlerine karşı giriştikleri üstünlük mücadelesinden de ileri gelmiştir.
Uzay Hukuku ve Sorumluluk
Günümüzde uluslararası hukukun bir alt dalı olarak uzay hukuku, 1957’de ilk defa Sputnik I’in gönderilmesiyle üzerinde düzenleme yapma ihtiyacı sonucu ortaya çıkmış ve gelişimini de esasen bahsedilen üstünlük mücadelesine borçlu olmuştur. Çıkış noktası olarak paylaştıkları benzerlik nedeniyle Hava ve Uzay Hukuku olarak beraber telafuz edilen bu hukuk dalı esasen pek çok noktada Hava Hukuku’ndan farklı hukuki rejime tabidir. Uluslararası hukukun temel ilkelerinden biri olan devlet egemenliği ilkesi Hava Hukuku’nda genel kural olarak kabul edilmişken Uzay Hukuku’nda herhangi bir devletin egemenlik iddiası söz konusu değildir. Buna göre Hava Hukuku’nda, devletlerin kendi toprakları üzerinde yer alan hava sahası üzerinde tam egemen olduğu kabul edilmiştir (bkz. Şikago Sözleşmesi m.1). Uzay Hukuku’na bakacak olursak, uzayın her devletin istifadesine sunulup insanlığın ortak malı olarak değerlendirildiği görmekteyiz. Buna göre uzay boşluğunun herhangi bir devlet tarafından egemenlik iddiasına konu olamayacağı düzenlenmiştir (bkz. Uzay Boşluğu Andlaşması m.1-2). Böylelikle egemenliğin tanınmamış olduğu bir alan olarak Uzay Hukuku’nun kapsamı Hava Hukuku’ndan kolaylıkla ayrılabilir. Bu yazıda değerlendirilecek husus ise egemenliğin olmadığı bir alanda sorumluluk bahsi ile alakalı olup, dünya yörüngesinde yer alan yapay uyduların çarpışması halinde devletlerin sorumluluğunun hukuki boyutudur.
Dünya yörüngesinde 6.000’den fazla yapay uydu (artificial satellite) ve her bir yapay uydunun kendine ait bir yörüngesi (orbit) bulunuyor. Bunun anlamı saatte 10.000 km/sa hızdan daha yüksek bir hızla hareket eden bu uzay cisimlerinin birbirine çarpmadan yörüngelerde hareket edebilmesidir. Yörünge üzerinde uyduya sahip 30 kadar devletten biri de Türkiye olup, Göktürk-1 adlı askeri gözlem uydusunun fırlatılması ile kendisine ait faal uydu sayısı 6’ya yükselmiştir. Buna göre devletlerin geçmişten bugüne uzaya göndermiş bulundukları uydulardan bazıları faaliyeti sona ermiş kullanım dışı araçları oluşturmakta; bunlar da uzay çöpü (space debris) olarak adlandırılmaktadır. Tonlarca ağırlıklara varabilen bu uzay araçları (space craft) kullanım dışı olduktan sonra da kendi yörüngelerinde kalmaya devam etmektedir. Öte yandan bu kadar fazla sayıdaki uzay aracının dünya yörüngesinde bulunması bazı kazaların gerçekleşmesine de kapı aralamakta. İşte 10 Şubat 2009 yılında, Sibirya’nın Taymır Yarımadası açıklarında meydana gelen Cosmos-Iridium uydularının çarpışması da bu nevidendir. Eski bir Rus askeri haberleşme uydusu olan Cosmos-2251 çarpışma öncesinde devre dışı bulunurken, ABD’ye ait Iridium ise ticari nitelikte olup faal bir durumda idi. Çarpışma sonucu kullanılamaz hale gelen iki uydudan toplamda 1.5 tonluk uzay çöpü meydana gelmiştir ve bu küçük parçacıklar halen yörüngedeki yerlerini korumaktadır. Çarpışmanın esasen Iridium 33’ün santim bazındaki sapmalardan meydana geldiği kaza sonrası raporlardan anlaşılmaktadır.
Uzayda Devletlerin Sorumluluğu
Uzay cisimlerinin de aynı hava taşıtları gibi belli bir sicile kaydedilme usulü düzenlenmiş olup, fırlatıcı devletin BM Genel Sekreterliği’ne bu tescilin bildirilmesi öngörülmüştür. Peki çarpışan iki uydunun tescil devleti konumunda olan ABD ve Rusya birbirlerine karşı hangi şartlar altında sorumlu tutulabilecektir? Bu soruya cevap verebilmek için yazımızın bu bölümünde Uzay Hukuku’nda sorumluluk hükümlerini düzenleyen Uzay Cisimlerinin Verdikleri Zarardan Dolayı Uluslararası Sorumluluğu Sözleşmesi’ni (kısaca Sorumluluk Sözleşmesi) ve Uzay Andlaşmasının 7.maddesini incelemek gerekmektedir. Buna göre uzay araçlarının (space crafts) verdikleri zararlardan dolayı aracın tescil edildiği devlete başvurulması söz konusudur. Hava Hukuku’nda kabul edilen düzenlemelere göre hava aracından doğan zararın giderilmesinde taşıyıcı firmanın (havayolu şirketi) sorumluluğuna gidilmektedir. Uzay hukukunda ise devletin sorumluluğu ön planda olup, uzay taşımacılığı ve turizmi yürüten şirketlerin faaliyetleri kapsamında verdikleri zarardan dolayı ayrı bir sorumluluk türü söz konusu olacaktır. Ayrıca Uzay Hukuku’nda kapsamlı bir sorumluluk rejimi olmayıp yukarıda bahsi geçen sözleşme hükümlerine göre mutlak ve kusurlu sorumluluk ayrımına gidilmiştir.
Öncelikle Uzay Andlaşması’ndan doğan sorumluluk bahsine göre uzaya fırlatılan cismin hava sahası veya uzay boşluğunda bulunduğu sırada verdiği zarardan dolayı sorumlu tutulduğu görülüyor. Burada sorumluluk kapsamında herhangi bir daraltmaya gidilmemiştir. Sorumluluk Sözleşmesi’ne göre ise uzay cisminin yeryüzündeki bir nesneye veya uçuş esnasında bulunan bir hava aracına verdiği zarardan dolayı mutlak şekilde sorumlu tutulduğu görülürken, yeryüzünün dışında meydana gelen zararlardan dolayı ise kusur sorumluluğu öngörülmüştür. Cosmos-Iridium çarpışmasında uygulanacak sorumluluk rejimi bu bakımdan kusur sorumluluğudur. Buna göre Sorumluluk Sözleşmesi 3.madde’de gösterilen kusur sorumluluğunda, fırlatıcı devletin (launching state) kusuru bulunmadığının ispatı halinde sorumluluğu ortadan kalkacaktır. Her ne kadar, sözleşme kapsamında ‘kusur’ için bir tanımlama yapılmadıysa da, hukukun genel mantığı açısından somut olaya göre değerlendirme yapılarak çözüme kavuşturulması yerinde olacaktır.
Sözleşmeye göre fırlatıcı devletin (launching state) tespiti sorumluluk rejiminin uygulanması bakımından önem arz etmektedir. Buna göre fırlatıcı devlet için iki farklı tanım yapılmıştır. Buna göre, uzay cismini fırlatan veya fırlatılmasını sağlayan devlet ile fırlatma işleminin gerçekleştirildiği devlet, fırlatıcı devlet olarak tanımlanmıştır. Cosmos 2251’in fırlatıcı devleti Rusya iken, Iridium 33 açısından Tescil Sözleşmesi’ne (bkz. Registration Convention) uygun şekilde yapılması gereken tescil işleminin BM’ye bildirilmemiş olması gibi nedenlerden ötürü fırlatıcı devletin ABD, Rusya veya Kazakistan üçlüsüsünden hangisinin olduğu belirsizdir. Zira fırlatma işlemi Rus Proton fırlatıcı araçları ile gerçekleştirilirken, kullanılan fırlatma üssü ise Kazakistan’da bulunmaktadır. Bu yönüyle ABD’nin fırlatıcı devlet tanımını paylaştığı fazladan iki devlet daha bulunmaktadır. Her ne kadar Sorumluluk Sözleşmesi’nde birlikte sorumluluk hükümlerine yer verilmişse de, yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü Iridium 33’ün tescil edildiği bir fırlatıcı devlet bulunmamaktadır. Buna göre üç ihtimal ortaya çıkmakta:
- İlk durumda Iridium 33’ün fırlatıcı devleti Rusya kabul edildiğinde, Cosmos 2251’in Iridium 33 ile çarpışması sonucunda tek bir devletin iki uydusu arasında bir kaza meydana gelmiş olacak ve uluslararası sorumluluk değerlendirmesine gerek duyulmayacaktır.
- İkinci durumda Iridium 33’ün fırlatıcı devleti Kazakistan kabul edildiğinde, bu sefer Kazakistan’lı yetkililer tarafından çarpışmanın önlenmesi açısından gerekli önlemlerin alındığı veya uyarıların yapıldığı ispatlanmadıkça, verilen zarardan dolayı Rusya’ya karşı sorumluluğu doğacaktır.
- Üçüncü durumda ise Iridium 33’ün fırlatıcı devleti ABD kabul edilirse, zira en makul ihtimal bu olacaktır, bu sefer ABD’nin söz konusu çarpışmanın önlenmesi açısından gerekli önlemlerin aldığını veya uyarıların yapıldığını ispat etmesi gerekecektir. Bu son durum açısından çarpışmadan 2 sene evvel ABD’li yetkililer tarafından düzenli aralıklarla uyarılar yapıldığı görülüyorsa da (uyarıları için bkz.) bu uyarıların etkisini kaybettiği düşüncesi ile çarpışmanın önlenmesi için gerekli tedbirin alınmadığı düşünülebilir. Bu yönüyle bakıldığında çarpışmadan doğan zararın ABD tarafından Sorumluluk Sözleşmesi’nde öngörülen kusur sorumluluğu kapsamında tazmin edilmesi gerektiği görülür.
Son olarak, BM Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun yayınladığı Milletlerarası Haksız Fiilden Ötürü Devletlerin Milletlerarası Sorumluluğu’na dair hükümlerde yer alan genel sorumluluk ilkesine bakılacak olursa, ABD’nin söz konusu zarardan dolayı haksız fiil sorumluluğu gündeme gelecektir. Madde 2’de öngörülen hükme göre sorumluluğu doğması için devlete atfedilebilir ve uluslararası yükümlülüklere aykırı bir eylemin mevcut olması gerekir. Atfedilebilirlik şartının tescil devleti olan ABD açısından sağlandığı kabul edildikten sonra devletlerin bir başka devlete zarar vermeme yükümlülüğünden hareketle çarpışmanın doğurduğu zarar açısından ABD’nin sorumlu tutulabileceği sonucuna ortaya çıkmaktadır.