Devlet Dışı Aktörlere Karşı Meşru Müdafaa Hakkının Kullanılması
Meşru müdafaa hakkı, uluslararası hukuk bağlamında bir örf ve âdet kuralı olmakla birlikte günümüze kadar gelen süreçte birçok uluslararası mahkeme kararında kendisine atıfta bulunulmuş bir haktır ve devletler tarafından özellikle son dönemlerde,faaliyetlerini hukuki bir şekilde gerekçelendirmek amacıyla kullanılmaktadır. Birleşmiş Milletler Şartı (BM Şartı)m.2’de düzenlenen kuvvet kullanma yasağının bir istisnası olan meşru müdafaa hakkı, BM Şartı’nın belki de temel taşlarından biri olarak nitelendirilebilecek kuvvet kullanma yasağının önemli bir istisnasıdır. 51.maddede geçen“Bu şarttaki hiçbir hükmün doğal olarak kazanılmış bir hak olan kolektif yahut bireysel meşru müdafaa hakkını engellemez” ibaresi devletlerin kendilerine karşı gerçekleştirilen herhangi bir saldırıda gerekli önlemleri alabileceğine işaret etmektedir.
Bu hakkın, uluslararası hukukun belki de en önemli süjesi olan devletler tarafından bir başka devlete karşı ilgili mevzuata uygun olarak kullanıldığı sürece yasal bir zemine oturacağını söylemek yanlış olmaz. Fakat son yıllarda sıklıkla karşılaşılan ve Türkiye’nin de Zeytin Dalı Operasyonu’nun hukuki dayanaklarından biri olarak BM’ye gönderdiği mektupta atıfta bulunduğu devlet dışı aktörlere karşı meşru müdafaa hakkının kullanımı bu hakkın kapsamı bakımından ayrı bir incelemeyi gerekli kılmaktadır. Çünkü devlet dışı aktörlere karşı kullanılan meşru müdafaa hakkı bir başka devletin toprakları üzerinde kullanılması sebebi ile ilgili devletin egemenlik hakkına bir müdahale ihtimalini doğurabilir. Ayrıca meşru müdafaa hakkının kullanılabilmesi için gerekli kriterlerin sağlanıp sağlanmadığı da ayrıca tespit edilmelidir. Bu durumda farklı ihtimallerin olduğunu söylemekle birlikte bu ihtimallere aşağıda değinilecektir.
Burada tartışılması gereken bir diğer temel husus; alınacak bu önlemlerin BM Şartı m.2’yi ihlal edip etmeyeceği ve bu önlemlerin hukuki dayanaklarının m.51 yahut farklı metinlerde bulunup bulunmayacağıdır.
Bu yazı özellikle 2014 yılında ABD’nin sözde İslam Devleti’ne (ISIS) karşı başlatmış olduğu savaş ile uluslararası hukuk kapsamında da oldukça tartışılan devlet dışı aktörlere karşı meşru müdafaa hakkının kullanımı ile ilgili olarak bu hakkın hukuki dayanağını ve devlet uygulamaların ne şekilde ortaya çıktığını inceleyecektir. Burada şunu da özellikle belirtmek gerekir ki burada bahsedilen devlet dışı aktörler herhangi bir devlet adına hareket etmeyen ve eylem ve hareketlerinin herhangi bir devlete atfedilemediği gruplardır. Aksi halde, fiilleri sebebi ile bir devletin organı olarak hareket ettiği kabul edilen grupların bu eylem ve hareketleri belli bir derecede, mevcut durum da göz önünde bulundurularak, atfedilen devletin sorumluluğunu doğuracağı için ilgili devlet sorumlu tutulacaktır.
Devletlerin, başka bir devletin toprakları ve egemenlik sahası içerisinde devlet dışı aktörlere karşı kuvvet kullanımını meşru kılmak adına, kendilerine tanınmış doğal bir hak olan meşru müdafaa hakkına dayandıkları görülmektedir. Örneğin; ABD’nin Afganistan’da El-Kaide’ye karşı gerçekleştirdiği askeri operasyonlar, İsrail’in Lübnan’da Hizbullah terör örgütüne karşı gerçekleştirdiği operasyonlar ve Türkiye’nin BM’ye gönderdiği 22 Ocak 2018 tarihli mektupta da belirttiği üzere PKK/PYD terör örgütlerine karşı yürüttüğü Zeytin Dalı Operasyonu,bu ülkelerin terörist faaliyetlere yönelik meşru müdafaa hakkının kullanmalarının bir sonucudur.
M.51’e göre meşru müdafaa hakkının kullanımı ancak ve ancak bir silahlı saldırının varlığıyla mümkündür. Silahlı saldırının taraflarının sadece devletler olabileceğine ilişkin açık bir hüküm bulunmamakla birlikte meşru müdafaa hakkını kullanacak olan tarafın bir devlet olma zorunluluğuna hem bazı akademisyenler tarafından hem de Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in İşgal Altındaki Filistin Topraklarında İnşa Etmekte Olduğu Duvar Konusundaki Danışma Görüşünde[1]değinilmiştir. Fakat silahlı çatışmanın bir tarafının devlet dışı bir aktör olması durumunda bu hakkın kullanılamayacağına dair bir hüküm bulunmamakla birlikte doktrinde, ilgili metinlerde ve devletlerin uygulamaları ışığında bu hakkın,bir tarafının devlet dışı aktör olduğu silahlı çatışmalarda bu gruplara karşı kullanılabileceği görülmektedir. [2]Ayrıca BM Şartı’ndaki kuvvet kullanma yasağının düzenlendiği m.2 ve diğer ilgili maddelerde, kuvvet kullanma ve meşru müdafaa hakkına ilişkin olarak devletlerin hak ve sorumlulukları olduğu özellikle vurgulanmış olmasına rağmen m.51’de meşru müdafaa hakkının yöneltildiği tarafın karakteri ile ilgili açık bir hüküm yoktur. Fakat Şart’ın Fransızcasında “agression” kelimesi sadece devlet tarafından gerçekleştirilebilen bir eylem olduğu için doktrinin bir kısmı meşru müdafaa hakkının kullanımına sebep teşkil edecek silahlı saldırının sadece devlet-devlet senaryosunda olabileceğini, dolayısıyla devlet dışı aktörlere karşı meşru müdafaanın mümkün olmadığını ifade etmektedirler. Şart’ta, meşru müdafaa hakkının kullanımının devletlere tanındığı vurgulanmıştır. Dolayısıyla, bu noktada yapılacak kesin bir yorum bulunmamakla birlikte silahlı bir çatışmanın varlığında bir taraf devlet dışı bir aktör olabileceği gibi meşru müdafaa hakkı da bu aktöre yöneltilebilir.
Uluslararası hukukta devlet dışı aktörlere karşı meşru müdafaa hakkının kullanılabileceğinin kabulünden sonra irdelenmesi gereken bir diğer husus ise üzerinde hakkın kullanıldığı devletin konumudur. Meşru müdafaa hakkını kullanan devlet, devlet dışı aktörün kendi egemenliği dışında bir yerden faaliyetlerini gerçekleştirmesi durumunda, bu hakkı bir diğer devletin toprakları üzerinde icra ettiği için teorik olarak bu iki devlet arasında bir silahlı çatışmanındoğduğu kabul edilebilir. Eğer toprakları üzerinde operasyonların yapıldığı devlet rıza göstermiyorsa ICRC ve Geneva Academy raporlarında bu, uluslararası bir silahlı çatışma olarak nitelendirilmektedir. Fakatev sahibi devletin konumu ve tutumu bu sınıflandırmanın yapılmasında esas kıstastır. Bu noktada ev sahibi devletinin tutumu 5 farklı şekilde sınıflandırılabilir ki bunlar şu şekildedir:
- Devlet dışı aktörler devlet ile sıkı bir ilişki içerisindedir ve dolayısıyla o devletin bir organı haline gelmiştir.
- Devlet dışı aktör ev sahibi devletten lojistik ve yaşamsal destek ve malzeme yardımı almaktadır.
- Devlet dışı aktör bağımsız olmakla birlikte ev sahibi devletin, kendi topraklarında operasyon yapması için bu aktörlere rıza göstermektedir.
- Ev sahibi devlet, bu devlet dışı aktörlere yapmış olduğu herhangi bir yardım veya göstermiş olduğu herhangi bir rıza bulunmamasına karşın,bunlarıortadan kaldırmak ve onlarla mücadele etmek noktasında isteksiz hareket etmektedir.
- Devlet, devlet dışı aktörün faaliyetlerini onaylamamış olsa bile, kendi topraklarında faaliyet göstermesini engellemekten aciz olabilir.
Ev sahibi devletinin tutumu neticesinde şekillenen bu ihtimaller neticesinde 3 farklı sonuçtan bahsedilebilir:
- Devlet dışı aktör tarafından gerçekleştirilen saldırılar ev sahibi devlete atfedilebilir.
- Devlet dışı aktör tarafından gerçekleştirilen saldırılar ev sahibi devlete atfedilemez fakat ev sahibi devlet,bu gruplarla olan ilişkisi sebebi ile belli bir derecedesorumlu tutulabilir.
- Ev sahibi devletin hukuka aykırı bir fiili veya tutumu olmamasına karşın devlet dışı aktör bu devletin toprakları üzerinde operasyonlarına devam edebilir.[3]
“a” kategorisinin açık bir şekilde 1. sonucu doğuracağı söylenebilir. Çünkü ev sahibi devlet burada devlet dışı aktörlerin fiil ve davranışlarından tam olarak ve doğrudan sorumludur. Devlet dışı aktör tarafından zarara uğratılan devlet meşru müdafaa hakkını direkt bu devlete karşı kullanabilir ki bu durum bu yazının odak noktası olan devlet dışı aktörlere karşı meşru müdafaanın kapsamı dışındadır.
“b” kategorisinin ise bazı şartlar altında birinci sonucu bazı durumlarda ise ikinci sonucu doğuracağını söyleyebiliriz. Hangi sonuca ulaşılacağı ise atfedilebilme şartlarına göre belirlenecektir. Burada uygulanacak standarda mahkeme içtihatları aracılığı ile ulaşmak mümkündür. Örneğin, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) Nicaraguakararında devlet dışı aktörlerin eylemlerinin bir devlete atfedilebilmesi noktasında oldukça katı bir tutum sergilemiştir. Günümüzde de eleştirilen ve Mahkeme’nin de yargılamalar esnasında belirttiği, askeri malzeme, silah ve ekipman yardımı bir noktada yardım yapan devletin sorumluluğunu doğurmayabilir.Burada yapılan yorumların ve devlete atfedilebilme eşiğinin kurumlarca ve kişilerce oldukça farklı şekillerde yorumlandığı söylenebilir. Dolayısıyla devlet dışı aktörlerin fiil ve eylemlerinin ev sahibi devlete atfedilebilmesi durumunda 1. sonucun doğacağını söylemek doğru olacaktır. Bu kısma kadar, karşı tarafın bir devlet olması sebebiyle devlet dışı aktörlere karşı meşru müdafaa yine devreye girmeyecektir. Fakat devlete atfedilme eşiğinin aşılamaması durumunda devlet dışı aktörlerin eylemleri her ne kadar devlete atfedilemiyorsa da uluslararası örf ve adet hukuku kapsamında birtakım başka kuralların ihlalini oluşturacaktır ki buna devletlerin egemenliğine müdahale etmeme ve terörizmi engelleme yükümlülükleri örnek verilebilir.Fakat bu devlet dışı aktöre karşı meşru müdafaada bulunulmasını engellememektedir. Zarar gören devletin bu hakkı saklıdır. Burada ev sahibi devlete karşı meşru müdafaa hakkının kullanılıp kullanılamayacağı ise bu yazının kapsamı dışındadır.
“c” ve “d” kategorilerine bakıldığında ise yukarıdaki duruma benzeyen bir sonuca ulaşmak mümkündür. Ev sahibi devlet burada devlet dışı aktörün toprakları üzerinde operasyonlar düzenlemesine ya açık bir rıza göstermekte ya da bu operasyonları engellemekte isteksiz görünmektedir. Burada devlet dışı aktörlerin eylemleri her ne kadar direkt olarak ev sahibi devletine atfedilemese de uluslararası hukuk bağlamında bir sorumluluk doğmakta ve bu da ilgili devlete meşru müdafaada bulunma hakkını tanımaktadır denilebilir. Doktrinde bu görüşü savunan yazarlar arasında Shaw, Bethlehem, Lowe veDienstein bulunmaktadır. Bu kabulden hareketle,böyle bir durumda ev sahibi devletin kuvvet kullanma yasağının ihlal edildiğini ve meşru müdafaa hakkının kendi egemenliğini ihlal etiğini iddia etmesi mümkün olmaz.
“e” kategorisinde ise ev sahibi devlet, devlet dışı aktörün kendi toprakları üzerinde eylemlerine devam etmesini engellemekte acizdir dolayısıyla bir sorumluluğunun da doğması mümkün değildir. Dolayısıyla 3. sonucundoğacağı söylenebilir. Burada ilgili devletin meşru müdafaa hakkını kullanması m.51 kapsamında kendisine tanınmış bir haktır denilmesi mümkündür. Şunu da belirtmek gerekir ki aciz/ isteksiz doktrini özellikle son yıllarda Suriye ve Irak bağlamında oldukça tartışılmaktadır ve dünya genelinde bu doktrini kabul eden devlet sayısı da oldukça azdır. Dolayısıyla bu noktada meşru müdafaa hakkının kullanılması, ilgili devletin meşruiyeti ve meşru müdafaa hakkının şartlarının yerine getirilmesi gibi kriterler ışığında değerlendirildiğinde farklı sonuçlara götürebilmektedir.
Günümüzde, terör faaliyetlerini dünyanın birçok yerinde sürdüren devlet dışı aktörlerin, belirli devletlerin toprakları üzerinde konuşlandığını söylemek mümkündür. Dolayısıyla devletlerin bu gruplardan gelen saldırılara ne şekilde karşılık vereceği ve hangi uluslararası hukuk kurallarının uygulanması gerektiği yönünde ortak bir görüş oluşmamakla birlikte, yazıda da bahsedildiği gibi devletlerin bu gruplara karşı düzenlediği operasyonlarla alakalı BM’ye göndermiş oldukları mektuplarda, doğal bir hak olarak kendilerine tanınmış olan meşru müdafaa hakkına sıklıkla atıf yaptıkları görülmektedir. Bu mektuplarda çoğunlukla terörizm faaliyetlerine karşı kullanılan meşru müdafaaya vurgu yapıldığı dikkatleri çekmektedir. Bu durumun meşru müdafaa hakkının kullanılması için gereken silahlı saldırının mevcudiyeti şartını sağlayıp sağlamadığı noktasında birtakım ihtilaflar doğmaktadır. Bu sebeplehakkın kullanımının meşruiyeti değerlendirilirken siyasi ve hukuki temelli gerçekleştirilen müdahalelerin tasnifinin yapılması gerekmektedir.
Sonuç olarak devlet dışı aktörlere karşı meşru müdafaa hakkının kullanılması uluslararası hukuk doktrininde bazı akademisyenlerce kabul gören bir görüş olup, bu hakkın kullanılması için gerekli şartların yerine getirilmesi gerektiğinin önemi,meşru müdafaanın hukuki bir çerçevede kalması ve bu hakkın devletler tarafından kötüye kullanılmasının engellenmesi bakımlarından özellikle belirtilmelidir.
[1]İşgal Altındaki Filistin Toprakları Üzerinde İnşa Edilen Duvarın Hukuki Sonuçları, Danışma Görüşü, 9 Temmuz 2004, [2004] UAD Rap, para 139.
[2]Lubell, Extraterritorial Use of Force Against Non-State Actors 2010, syf. 31.
[3]Ibid., syf. 36-38.