BİR ULUSLARARASI CEZA HUKUKU BİLGİ KAYNAĞI OLARAK SOSYAL MEDYA
Sosyal medya ve hukuk çok çeşitli açılardan ele alınabilecek bir konudur. Özellikle son 20 yılda kişisel bilgisayarların ve internetin evlerimize girmesi, sonrasında da Facebook, Youtube, Twitter gibi anlık iletişim ve bilgi aktarımına olanak sağlayan sosyal medya platformlarının hayatlarımıza girmesiyle, sosyal medya ve hukukun yolları da kesişmiş oldu. Hukuk insan davranışlarının olduğu her yerde olduğu ve sosyal medya da günümüzde hayatımızın her alanında var olduğu için bu kaçınılmaz bir durumdur. We are Social ve Hootsuite’in birlikte yayınladığı dünya sosyal medya ve internet kullanımı raporlarına göre 2018 yılı itibariyle dünya nüfusunun %53’ünü oluşturan 4,01 milyar insan internet kullanıcısı ve bunun dünya nüfusunun %42’sine denk gelen 3,19 milyarı aynı zamanda sosyal medya kullanıcısıdır. Facebook ise dünya nüfusunun yaklaşık %30’unu oluşturan 2,1 milyar kullanıcı ile en çok kullanılan sosyal medya platformudur.Ülkemizdeki duruma bakacak olursak, nüfusun %67’si aktif internet kullanıcısı ve bunun %51’i aktif sosyal medya kullanıcısıdır.Kullanımın bu kadar yaygın olmasının bir sonucu olarak da örneğin Facebook üzerinden işlenen hakaret suçlarıyla yerel mahkemelerimizde sıklıkla karşılaşmaktayız. Yine yerel ve uluslararası ceza hukukunda önemli bir suç türü olan terör suçunun işlenmesinde de sosyal medya önemli bir araçtır. Terör örgütleri sosyal medyayı bir propaganda aracı ya da doğrudan suç aracı olarak kullanabilmektedirler. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre sosyal medya terör faaliyetlerinin toplum üzerindeki etkisini arttırmaktadır. İnsanlar bir terör faaliyeti olduğunda bunu büyük oranda sosyal medyaya düşen gönderiler üzerinden takip etmektedirler. Böyle olunca da yanlış ya da yanlı gönderilerle terör suçunun etkisinin arttırılması çok olası olmaktadır. Dolayısıyla uluslararası ceza hukuku mekanizmalarında da artık sosyal medya doğrudan bir kaynak olarak görülmeye başlanmıştır. Peki geleneksel bilgi kaynaklarıyla kıyaslandığında çok yeni olan ve hukuki geçerliliği ile ilgili tartışmalar olan sosyal medya kendine uluslararası ceza hukukunda bir bilgi kaynağı olarak ne kadar yer bulabilmektedir? Sosyal medyanın bilgi kaynağı olarak geçerliliği ne açıdan tartışmalıdır? Bu sorulara cevap bulabilmek için bu yazıda öncelikle sosyal medyanın bilgi kaynağı olarak yer aldığı örnekler incelenecek ve ardından sosyal medyanın bir bilgi kaynağı olarak tartışmalılığı konusuna bakılacaktır.
Sosyal medya hayatımıza henüz geçtiğimiz yıllarda yoğun olarak girdiği için özellikle uluslararası hukukta geçerli bir delil kaynağı olarak kullanılması da çok yeni bir durumdur. Bunun önemli örneklerinden biri de geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Keşif Heyeti (OHCHR Fact Finding Mission) tarafından Myanmar’daki soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlara dikkat çekmek için oluşturulan raporda karşımıza çıkmıştır. Raporda Myanmar’da nefret suçunun yaygınlaşmasında Facebook’un önemli bir rolü olduğu belirtilmiş ve nefretin ve suçun devlet-dışı aktörler arasında da yayılmasına araç olduğu tespit edilmiştir. Raporda ayrıca bulguları desteklemek için çeşitli Facebook gönderilerine de yer verilmiştir. Meselâ soykırım niyeti ve planına delil olarak Myanmar Başkomutanı’na ait bir gönderi alıntılanarak gösterilmiştir. Soykırım suçunun bir faktörü de soykırım niyetiyle hareket edilmiş olması olduğundan bu oldukça önemli bir delildir. Bu rapor, sosyal medyanın uluslararası ceza hukukunda bilgi kaynağı olarak kullanıldığı ilk örnek değildir. 15 Ağustos 2017 tarihli Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Mahmoud Mustafa Busayf AL-WERFALLI tutuklama emrinde de benzer bir durumla karşılaşmaktayız. Belgede sosyal medya üzerinden yayınlanan 7 farklı videoda görülen 7 farklı olay üzerinden işlenen savaş suçları tespit edilmiş ve bu karar UCM’nin büyük oranda sosyal medya deliline dayanarak hazırladığı ilk tutuklama emri olmuştur. Yine Nisan 2017’de Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Keşif Heyeti’nin Suriye raporunda da benzer şekilde Facebook, Twitter ve Youtube üzerindeki paylaşımlara çeşitli atıflar yapılarak kaynak gösterilmektedir.
Hem yerel hem uluslararası hukukta çeşitli örneklerde kullanımı karşımıza çıksa da bir bilgi kaynağı olarak sosyal medyanın güvenilirliği tartışmalı bir konudur. Özellikle paylaşımı yapan kişilerin tam tespit edilememesi ya da paylaşım yapan kişinin kimliğinin manipüle edilebilmesi önemli bir sorundur. Ya da bir örgüt ya da kurum adına yapılan bir paylaşımda bireysel sorumlunun tespit edilebilmesi bir sorundur. Fakat bir önceki paragrafta değinilen Myanmar Keşif Heyeti Raporu’ndaki Myanmar Başkomutanı’nın Facebook gönderisi örneğinde olduğu gibi, belli bir kişiye ait resmî hesaplardan yapılan gönderilerin kullanılmasında bu sorunla karşılaşmamaktayız çünkü sosyal medya artık aynı zamanda resmî bildirilerin de yapılabildiği bir platformdur. Devlet kurumlarının ve yetkili kişilerin sosyal medya platformlarınca onaylı hesapları olmakta ve bu hesaplar üzerinden yazılanlar o kişilerin ve kurumların beyanı olmaktadır. Yine yanlış bilgilerin ve manipülasyonların tespit edilebilmesiyle ilgili de çeşitli yöntemler mevcuttur. Mesela bir hesap üzerinden yapılan bir paylaşım başkası tarafından yapıldıysa bu kullanılan ağın konumu, IP adresi gibi bilgilerle tespit edilebilmektedir. Dolayısıyla elde edilenin geçerli bir delil olup olmayacağı böyle tespit edilebilmektedir. Ayrıca videolar üzerinden suçların tespit edilmesine dayanan UCM Al-Werfalli tutuklama emri örneğimizde de gördüğümüz üzere özellikle görsel içerikli paylaşımlar suçun tespitini daha kolay hale getirmekte ve somutlaştırmaktadır. Dolayısıyla yanlış bilgilerden iyi arındırılmış olan sosyal medya gönderilerinin delil olarak kullanılmasında bir sakınca olmadığını söyleyebiliriz.
Sonuç olarak teknolojinin gelişmesi ve sosyal medyanın hayatımızın her alanına girmesiyle birlikte uluslararası ceza hukuku belgelerine de bilgi kaynağı olarak girdiğini görmekteyiz. Özellikle uluslararası ceza mahkemesinin çeşitli kararlarında ve yine çeşitli bölgelerde işlenen savaş suçlarını araştıran keşif heyeti raporlarında sosyal medya delilleriyle karşılaşmaktayız. Bunun, yeni bir bilgi kaynağı olması ve bireysel sorumluluğun tespitiyle ilgili zorluklarla karşılaşılabilmesi geçerliliğini tartışılabilir hale getirse de bunları aşmanın çeşitli yolları vardır. Bu yazıda ilgili örneklerden bazıları üzerinden duruma kısa bir bakış atılması amaçlanmıştır. Bu amaçla öncelikle Myanmar’daki savaş suçlarını araştıran keşif heyeti raporuna ve buradaki kullanımına ardından da UCM’nin Al-Warfalli tutuklama emrinde sosyal medya delili kullanımına bakılmış ve son olarak yine Suriye’deki savaş suçlarını araştıran bir keşif heyeti raporunda da sosyal medyanın bilgi kaynağı olarak kullanıldığına değinilmiştir. Ardından bireysel sorumluluğun tespitinin zorluğundan ve yanlış bilginin yayılmasının kolaylığı risklerinden bahsedilmiş ve buna rağmen gerekli önlemler alınarak sosyal medya üzerindeki bilgilerin de uluslararası ceza hukukunda bir bilgi kaynağı olarak kullanıldığı ve kullanılabileceği tespit edilmiştir.