DEVLETLERİN TANINMASI VE TANINMAMASI: KIRIM OLAYI
Kırım Olayı
Kırım, Karadeniz’in kuzeyinde bulunan ve Rusya ile komşu olan Ukrayna’ya ait bir toprak parçasıdır. Tarihte Kırım’ın siyasi ve politik durumu sürekli değişkenlik göstermiştir. 18. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu ile Rus İmparatorluğu arasında gidip gelen Kırım, 1783’te Çariçe 2. Katerina döneminde ilhak edilmiştir. 1954’te ise Sovyet lideri Nikita Kruşçev tarafından Kırım Ukrayna’ya devredilmiştir.
Rusya’nın sıcak denizlere inme ve Karadeniz’deki varlığını güçlendirme politikasının en büyük ayağının Kırım olduğu şüphesizdir. 2014’te Ukrayna’nın iç siyasetinde yaşamış olduğu kriz ve darbe, Rusya’nın Kırım üzerindeki kontrolüne davetiye çıkarmıştır. Bu krizden sonra Rusya, Kırım üzerinde fiili bir hakimiyet kurmuştur. Bunun akabinde ise Kırım’da Rusya’nın bir federal bölgesi olup olmamak hususunda 2014’te bir referandum gerçekleşmiştir. Bu referandumda oy kullananların yüzde 97’sinin tercihi Rusya’nın federal bölgesi olmak yönünde olmuştur. Kırım Tatarları’nın ve Ukrayna halkının büyük kısmının bu seçime katılmayıp boykot etmesi de sonuç üzerinde etkili olup seçimlerin demokratik bir ortamda gerçekleşmediğini ve meşruiyetinin kesin olmadığını göstermektedir. Fakat esas itibariyle bu referandum Rusya’nın baskı ve kontrolü altında gerçekleştiği için şaibelidir. Rusya ve birkaç ülke dışında bu referandumu tanıyan ülke yoktur.
Uluslararası arenada bu referandumun tanınmamasının temel sebebi ise referandum esnasında Rus askerinin kontrolünde olan bölgenin Rusya’ya katılmak için Kırım halkına objektif bir seçenek hakkı oluşturmamış olmasıdır. Öte yandan, Kırım Tatar Milli Meclisi üyesi Rıza Şevkiye de seçimlerde ikişer üçer oy kullanımının olduğunu, yüzde 97’lik oy oranının gerçeği yansıtmadığını çünkü Rus halkının Kırım’da sadece yüzde 55 nüfusa sahip olduğunu ve bu referandumu onaylayanların sadece Rus halkı olduğunu iddia etmiştir. Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve birçok ülke de yapılan bu referandumu kınamış ve kabul etmemiştir [1].
Bir diğer argüman ise bu referandumun sadece Kırım’da yaşayan vatandaşlara yönelik olarak gerçekleşmesinin ve bütün Ukrayna halkının söz sahibi olamamasının hukuka aykırılık teşkil etmesidir. Ukrayna anayasasının 73. maddesine göre, “Ukrayna topraklarında yapılan değişikler bütün Ukrayna halkının referanduma katılımıyla gerçekleştirilmelidir.”. Brilmayer ve diğerlerine göre ise, “…referandum tüm Ukrayna halkının yapılacak toprak değişimiyle ilgili oy kullanması zorunluluğuyla ilgili Ukrayna anayasası hükmü ile bağdaşmamaktadır.”
Bu referandum aynı zamanda uluslararası hukukta bulunan bir genel ilke olan ülkelerin egemenlik hakkına saygılı olmaya (respect the sovereignty) da aykırılık teşkil etmektedir. Çünkü Ukrayna’nın toprakları üzerinde sahip olduğu egemenlik hakkına saygı duyulmaması uluslararası hukuka aykırıdır.
Bunlara ek olarak, uluslararası hukukta halkların kendi geleceğini tayin etme hakkı (self-determination) mevcuttur. Uluslararası hukukta self-determination, iç self-determination ve dış self-determination olarak ikiye ayrılmaktadır [3]. Birincisinde ülke içerisinde yaşayan bir topluluğun azınlık hakları politik sosyal ve ekonomik yönden o ülkede korunurken ikincisinde bir devletten ayrılıp bağımsız bir devlet kurmaları söz konusudur. Crawford’un açıkladığı üzere halkların kendi geleceğini tayin etme hakkının hukuki boyutu koloniler açısından bağımsızlıklarını ilan etme konusunda kesinken bunun haricindeki durumlarda tartışmalıdır [2]. Bu tartışmaları bir yana bırakıp bir ülkede yaşayan insanların seçimle başka bir ülkeye bağlanmasını meşru görsek bile, meşru olmayan yollardan ve baskıcı bir tutumla gerçekleşen bir referandumla kendi geleceğini tayin etme haklarını kullandıklarını söyleyebilmemiz güçtür.
Referandumdan sonra Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Mart 2014’te 68/262 no’lu bir tavsiye görüş vermiştir. Paragraf 6, bütün ülkeleri ve uluslararası kuruluşları 16 Mart 2014’te yapılan referandumu tanımamayı ve buna karşı karşıt bir tutum sergilemesi yönünde çağrıda bulunmaktadır. Biz bu karardan da görmekteyiz ki Rusya, Ukrayna’dan haksız bir biçimde baskıcı bir tutumla toprak parçası kazanmıştır. Crawford Birleşmiş Milletler’in tavsiye görüşlerinden yola çıkarak, “…ülkelerin illegal toprak kazanımlarının karşısında durma yükümlülüğü vardır…” diyerek ülkelerin toprak işgallerine karşın olumsuz bir tutum sergilemesi gerektiğini ifade etmiştir [2].
Devletlerin bu haksız toprak kazanımı üzerine harekete geçme yükümlülüğü vardır ama birçok devlet siyasi veya başka sebeplerden ötürü sessiz kalabilmektedir. Aynı şekilde 2014’te yapılan bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi oturumunda Amerika Birleşik Devletleri tarafından ortaya atılan ve referandumu geçersiz sayan önerge Rusya tarafından veto edilmiştir.
Sonuç
Sonuç olarak, Kırım ülkelerin tanınması ile ilgili yeni bir gelişme arz etmektedir. Açıkça görülmektedir ki, Rusya illegal bir hareketle Kırım’ı topraklarına katmıştır. Bunun üzerine iki argüman ön plana çıkmaktadır; birincisi referandumun Rus askeri güçlerin kontrolü altında gerçekleşmiş olması ve ikinci olarak, bu referandumun sadece Kırım halkının oylarıyla gerçekleşmiş olması ve Ukrayna halkının bütününün oy kullanmamış olmasıdır. Son olarak, uluslararası arenada Kırım’ın Rusya’nın bir parçası olarak tanınmaması haklı bir tutum teşkil etmektedir.
Referanslar
[1] Costelloe D. “Treaty Succession In Annexed Territory” (2016), International & Comparative Law Quarterly, 65/2, s.343.
[2] Crawford J. “Brownlie’S Principles Of Public International Law” (2012), Oxford: Oxford University Press.
[3] Salvatore S. “External and Internal Self-Determination” (1989), Social Justice JSTOR Journals, 1 (35), p. 19.