GİRESUNLU TOPAL OSMAN AĞA KORSAN MIYDI?
Başlıktaki sorunun cevabı, İngiliz deniz sigorta hukuku kapsamında, 1923 tarihli Banque Monetaca & Carystuiaki and Another v. Motor Union Insurance Co. Ltd. isimli King’s Bench mahkemesi önünde görülen davanın incelenmesi suretiyle verilecektir. Öncelikle belirtmek isterim ki, bu yazıda Giresunlu Topal Osman Ağa gibi bir milli mücadele kahramanının aziz hatırasının kıymeti tartışılmayacaktır.Sadece,sigorta hukuku bakımından dikkate değer bir dava üzerinden hukuki bir analiz yapılacaktır.
Davanın konusu olan olay mahkeme tutanaklarına göre şu şekilde gerçekleşmiştir: 13 Haziran 1920 tarihinde Filia isimli bir Yunan gemisi, İstanbul’dan Batum’a yük taşımak üzere demir almıştır. Fakat Samsun açıklarında teknik aksamdan kaynaklanan problemlerden ötürü demir atmak durumunda kalmıştır. Geçici bir tamirin ardından bir süre daha yoluna devam eden gemi, Giresun (Kerassounde olarak geçiyor dava dosyasında) açıklarında tekrar duraklamak zorunda kalmıştır.
Giresun’u kontrol altında tutan Kuvay-ı Milliye komutanlarından Osman Ağa’nın adamları, durmakta olan gemiye çıkıp gemiye yükü ile birlikte el koymuş ve mürettebatını da esir almışlardır. Ayrıca, gemide dalgalanmakta olan Yunan bayrağını indirip Türk bayrağını çekmişlerdir. İngiliz devletinin tüm çabalarına rağmen gemiden haber alınamamıştır.
Filia isimli gemi Londra Sigorta Borsası’nda savaş riskine karşı sigortalanmıştır. Savaş riski kapsamına, gemiye devlet tarafından el konulması, savaş benzeri operasyonlar ve muhasamat (hostilities) gibi riskler dahil edilmiş olup, korsanlar tarafından saldırı riski kapsam dışı tutulmuştur. Davacı (gemi sahibi), olaydadevlet tarafından el konulma temelli olarak savaş sebebiyle rizikonun gerçekleştiğini iddia etmiştir. Davalı (sigorta şirketi) ise geminin ele geçirilmesinin bir korsanlık örneği olduğunu, dolayısıyla sigorta poliçesi kapsamının dışında olduğunu savunmuştur.
Davanın merkezinde yer alan olgu ise Osman Ağa’nın konumudur. Acaba Osman Ağa kişisel çıkarları için başkalarının mallarını yağma eden bir despot derebeyi midir? Yoksa, bulunduğu yörede AnkaraHükümeti’nin temsilcisi olarak devlet otoritesini temsil eden birisi midir? Bu sorulara verilen cevaplar başlıkta sorulan sorunun da cevabını verecektir.
Davanın hakimi Roche, kendinden önceki içtihada atıf yaparak, korsanlığın olağan bir tüccar tarafından anlaşılacağı üzere tanımlanması gerektiğini belirtmiştir. Bu anlayışa göre korsan, kişisel menfaati için ayrım yapmadan yağma eden kişidir. Yani, sadece belli bir devlete karşı topluluğunun menfaatleri için saldıran kişi değildir. Yargıç Roche, burada uluslararası hukuk kapsamında insanlığın ortak düşmanı olan korsanlık kavramı ile sigorta hukuku kapsamında olağan tüccar tarafından anlaşılan korsanlık arasında ayrım yapmaktadır. Bu ayrımı yaparken de uluslararası hukuk kitaplarına atıflar yapmıştır. Burada dikkat çekilmesi gereken ilginç bir durum, bir sigorta hukuku davasında uluslararası hukuka doğrudan atıf verilmesidir.
Hakim, geminin ele geçirilmesinin arkasındaki amacı belirlerken tarafların kendisine sunduğu delillerin etraflıca incelenmesi yoluyla kendi hükmünü oluşturmuştur. Bu noktada belirtilmelidir ki, dava bir İngiliz mahkemesinde görülmektedir, o dönemde İstanbul İngiliz işgali altındadır ve İngiliz Hükümeti’nin Ankara Hükümeti’ne olan bakışı da herkesin malumu olduğu şekilde pek de müspet değildir. Buna ek olarak, tarafların da İngiliz olması hasebiyle bazı tanık (?) ifadeleri ziyadesiyle sübjektif kalmaktadır. Yine de bu dava, o döneme sigorta hukuku perspektifiyle bakan bir dava olarak kayda değer bir hukuki deneyimdir.
Osman Ağa’nın portresi iki tarafın da üzerinde anlaştığı nadir konularından birisidir. Hakimin önündeki ifadelerde acımasız, despot ve feodal bir diktatör olarak tabir edilen Osman Ağa’nın haydut karakteri konusunda taraflar arasında bir şüphe bulunmamaktadır.Bununla birlikte Hakim Roche, Osman Ağa’nın milli mücadele kapsamındaki rolünden ve bölgedeki otoriteyi temsil etmesinden ötürü Yunan gemisinin ele geçirilmesinin daha çok askeri ve politik yönü ağır basan bir eylem olduğu görüşündedir.
Deliller arasında, bölgede bulunan İngiliz gemilerinin komutanı Amiral Roebeck’in, İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın ve dönemin İstanbul’daki İngiliz işgal kuvvetleri komutanlığınınçektiği telgraflar bulunmaktadır. 29 Ekim 1920 tarihli telgrafta Osman Ağa’nın Giresun Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyetibaşkanı olduğunu yazmaktadır. Zaten Osman Ağa, aynı yıl Giresun valisi olarak Ankara hükümeti tarafından atanmıştır.
Delillerin arasında gemi kaptanının hanımının yazdığı bir mektup da bulunmaktadır. Bu mektupta:
“Berbat bir gece geçirdik, askerler boğazımıza bıçak dayayarak para istediler (…) Geminin tayfası hapsedildi ve sadece kaptan bundan müstesna tutuldu. Benim isteğimle kaptan, Sürmeli Bey’in konağında misafir edildi. Korku dolu 19 gün geçirdik. Bize tebliğ edilen emirde tayfanın, kaptanın ve şehirdeki Rumların Şebinkarahisar’a (Kara Issar) nakledilebileceği söylendi. Giresun’un Rumları sokak ortasında infaz edildi, biz de ölümden zor kurtulduk. Beş gün sonra kocamdan aldığım mektup, kendisinin Şebinkarahisar’da olduğunu ve durumunun iyi olduğunu söylüyordu.”
Biraz önce yaptığım, davanın tarafsızlığı ile ilgili uyarının burada tekrarlanmasında fayda var. Davanın görüldüğü mahkeme, tarafların durumu ve geminin bir Yunan gemisi olmasıhasebiyle, ortak bir propagandavari Osman Ağa portresi çizilmektedir. Bu mektup da bu minvalde anlaşılmalıdır. Rum katliamı ve esirlere kötü muamele, Osman Ağa’nın sıradan bir eşkıya olduğu kanısını güçlendirmek için yapılan vurgulardır. Bu duruma verilebilecek başka bir örnek de davanın ilk kısmında duruşmanın tutanağında bulunmaktadır. Burada geçen bir diyaloğa göre Ankara hükümetine bağlı Osman Ağa’nın adamları tarafından gemiye el konulması, davacı avukatı tarafından Bolşeviklerin faaliyetlerine benzetilmiş, ancak hakim, daha düzgün bir kıyas yapılması hususunda taraf avukatını uyarmıştır.
Bununla birlikte, Hakim Roche hükmün son kısmında Osman Ağa’nın geçmiş bazı faaliyetlerinin korsanlıkla bağdaşan bir tabiatta olduğunun altını çizmiştir. Davalı avukatı tarafından, Osman Ağa’nın daha önceden bir Fransız gemisinden haraç aldığı ve yüküne el koyduğu belirtilmiştir. Hakim Roche da bu örneğe dayanarak Osman Ağa’nın kişisel menfaat temelinde haydutluk yapabildiğini belirtmiştir. Ankara Hükümeti ise bu olayda sadece Fransız hükümetine bir özür tevdi etmekle yetinmiştir. O zamanki şartlar gereğince Yunan hükümetine benzer muamele yapılmaması doğal karşılanmıştır. Kararda, savaş esnasında devlet tarafından el konulan gemilerin “medeni uluslarda” ganimet mahkemeleri kanalıyla muhakeme edildiği ancak Ankara Hükümeti ve Osman Ağa’nın bu yaklaşımda olmadıkları belirtilmiştir.
Hakim Roche, Osman Ağa hakkındaki tüm bu menfi tanıklıklar, deliller ve kişisel kanaatlerine rağmen nihai hükmünü verirken Osman Ağa’nın gemiyi ele geçirmekteki asıl maksadını baz almıştır. Ankara Hükümeti tarafından kendisine tevdi edilen valilik görevi, Giresun bölgesinde devlet otoritesini temsil etmesi, Kuvay-ı Milliye kuvvetlerini bölgede komuta etmesi ve ayrıca geminin sonraki tarihlerde Batum’dan silah taşıma amacıyla kullanılmasından hareketle, Osman Ağa’nın amacı kişisel kazanç maksatlı ayrım gözetmeden soygun yapma olarak değerlendirilmemiştir. Aksine, Hakim Roche, Osman Ağa’nın, bağımsızlık mücadelesini desteklemek için toplumsal bir dava uğruna dava konusu olan gemiye el koyduğu sonucuna varmıştır. Dolayısıyla, yukarıda verilen korsanlık tanımının temel unsurları olan kişisel kazanç sağlamak için ve ayrım gözetmeden saldırının gerçekleştirilmesi şartları burada sağlanmamıştır. Osman Ağa, tüm insanlığın düşmanı değil, sadece Yunan devletinin düşmanıdır ve korsan değildir.
Kanaatimizce de, devlet tarafından savaş esnasında el koyma hükmü isabetli olsa da sonuca giden süreçteki bir çok analizin objektifliği soru işaretleriyle doludur. Fakat bunlar da, davanın görüldüğü konjonktür ile açıklanabilir. Sonuç olarak, Kuvay-ı Milliye hareketinin Giresun’daki önemli isimlerinden olan Osman Ağa bu gemiyi Yunanistan’ın işgallerine karşı ele geçirmiş ve bu fiilini gerçekleştirirken de facto devlet ajanı olarak hareket etmiştir. Dolayısıyla davaya söz konusu olan olayda, korsan saldırı durumu söz konusu değildir.