Güncel İklim Krizi Problemleri Üzerinden “Ekosid” Kavramı, Bağlayıcılığı ve Sivil Bir Yargılama Örneği Olarak “International Monsanto Tribunal”
Görsel: Stopecocide
Günümüz dünyasının güncel problemleri arasında yer alan iklim krizi; gerek sebepleri gerekse sonuçları bakımından çok boyutlu olarak ele alınmakta, dünyayı bekleyen olası sorunların çözümü için uluslararası ve ulus üstü çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların en önemlisi olarak kabul edilebilecek olan BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları 17 başlık altında toplanmıştır. Devletler bu amaçlar ve olası kriz etkilerine karşı önlemler alabilmek amacıyla çalışmalar yapmakta olsalar da bunun yanında oluşan küresel iklim aktivizmi desteğiyle bugün dünyanın herhangi bir bölgesinde “iklim adaleti” üzerine ortaya çıkan bir sorun küresel ölçekte ele alınmakta ve sorumlulara karşı kolektif bir dayanışma ortaya konularak gerekli korumaların yerine getirilmesi talep edilmektedir. Güncel bir örnek olarak karşımıza çıkan Hindistanlı Çiftçilerin Tarım Yasası sonrası isyanı ve bu isyan sonrası ortaya çıkan küresel destek, iklim adaleti odaklı talepleri yerine getirme noktasında devletlerin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.[1] Devletlerin ulusal ve uluslararası ölçekte yürüttüğü faaliyetler; iklim adaleti çerçevesinde önemli olmakla birlikte bu adaletsizliğe sebep olan devletler ve devlet dışı aktörlere yönelik yeterli hukuki yaptırımların bulunmaması sebebiyle ortaya çıkan zararları önleme açısından yürütülen faaliyetleri yetersiz kılmaktadır. Bu yazıda ilk olarak “iklim adaleti” ve “iklim krizi” terimleri kapsamında güncel sorunların küresel etki ve izlenimleri üzerinden devletlerin sorumluluğu ve bireysel cezai sorumluluk kapsamı incelenecektir. Ardından uluslararası hukukun yaptırım mekanizmalarıyla sorumluluk atfedilmesini talep eden “ekosid” (eko-kırım) kavramından bahsedilecektir. Ardından “ekosid” kavramının karşımıza çıktığı bir sivil yargılama örneği olan “International Monsanto Tribunal” üzerinden bu kavramın uluslararası hukuk nezdinde suç olarak kabul görmesine yönelik mahkemenin çalışmalarından bahsedilecektir.
Güncel iklim odaklı talepler, yükümlülükler ve devletlerin ve devlet dışı aktörlerin sorumluluğu:
Çeşitli senaryolar üzerinden incelenen iklim krizinin güncel ve olası etkileri bakımından ele alındığında, bu krizin ortaya çıkmasına ilişkin gerekli sorumluluk ve yaptırım mekanizmalarının getirilmemesi halinde ortaya çıkabilecek problemler her geçen gün daha fazla tartışılmaktadır. Gerek güncel iklim adaleti sorunları gerekse gelecekte karşılaşılabilecek olası sorunlara karşı önlem alma adına, devletlerden ve sorumlu tutulan çok uluslu petrol şirketleri gibi devlet dışı aktörlerden çözüme yönelik eyleme geçme ve çevreye verilen ağır tahribatların somut yaptırımlar aracılığıyla çeşitli korumalar altına alınması talep edilmektedir. Taleplerin en önemli muhatabı olarak görülen devletler, ulusal ve uluslararası çalışmalarla çeşitli önlemler almaya devam etmektedirler. Yapılan uluslararası anlaşmaların en önemli örnekleri; Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCC), Kyoto Protokolü ve Paris Anlaşması’dır. Bu anlaşmalarla, iklim değişikliğine karşı küresel çapta mücadeleyi daha etkin hale getirmek ve taraf devletlerin gelişmişlik standartlarına uygun planlarla sürdürülebilirlik hedeflerini hayata geçirmelerini sağlamak amaçlanmaktadır. Her ne kadar ismi geçen anlaşmalarla ve yerel çalışmalarla devletler birtakım önlemler almaya çalışsa da, sorun-çözüm odaklı düşünüldüğünde küresel planların uygulanma hızı yetersiz bulunmaktadır. Zira orman yangınları, terör eylemleri ve savaş dışı çeşitli ağır çevre tahribatlarının sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu tahribatlar sonucu onarımı güç veya imkansız çevre sorunları ortaya çıkmaktadır.
Çevresel ve iklim değişikliğine katkıda bulunan tahribatlara ilişkin uluslararası hukukun yaptırım mekanizmalarının harekete geçirilebilmesi için eylemin devlet eylemi mi bireysel eylem mi olduğu belirlenmesi gereklidir. Devletlere atfedilebilecek eylemlerle devletlerin uluslararası sorumluluğunun kapsamı Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafından 2001 tarihli Devletlerin Uluslararası Haksız Fiilleri Nedeniyle Uluslararası Sorumluluğuna Dair Taslak Maddeler’de düzenlenmiştir. Metin; uluslararası hukukun devletleri sorumlu tutan davranışlarını içeren birincil kurallar ve bu kuralların ihlali ile uygulanacak ikincil kuralları içermekte olup, bu alanda teamül niteliği taşımaktadır.[2] Devletlerin uluslararası haksız fiillerinin, uluslararası sorumluluğuna ilişkin düzenlemeler getiren metnin 2. maddesi devletlerin haksız fiillerinin unsurlarını belirtmektedir. Bu madde uyarınca; bir devletin eylem veya ihmalinden oluşan davranışın haksız fiil niteliği taşıması için devlete atfedilebilir olması ve bir uluslararası yükümlülüğün ihlal veya ihmalini içermesi gerekmektedir. Metinde devletlere atfedilebilecek eylemleri ve devletin sorumluluk kapsamını belirlemiş olup; zarar, atfedilebilirlik ve hukuka aykırılığı engelleyen bir sebep bulunmayan eylemler dolayısıyla devletin sorumlu tutulacağı ve zararın tazmini için gerekli yükümlülüklerin yerine getirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Eylemin, devletin iç hukuku tarafından tanınmıyor olması uluslararası hukuka aykırılığını etkilememektedir. Metnin 2. bölümünde sorumluluğun içeriği düzenlenmiş olup, devletin haksız fiili sonrasında ortaya çıkan yasal sonuçlar belirtilmektedir. Metnin 33. Maddesine göre haksız fiilden sorumlu tutulan devletin yükümlülükleri; uluslararası yükümlülüğün karakterine ve içeriğine ve ihlalin koşullarına bağlı olarak başka bir devlete, birkaç devlete veya bir bütün olarak uluslararası topluma karşı olabilir. Uluslararası hukuka aykırı eylemin sonucunda ise eylemi durdurma ve onarım yükümlülüğü ortaya çıkar. Sorumlu devletin haksız fiil neticesiyle ortaya çıkan zararının onarımı; eski hale iade, zararın tazmini veya tatmin etme olarak 3 şekilde olabilir. Bu metinden yola çıkarak uluslararası hukukta devletlerin uluslararası haksız fiillerinden doğan sorumluluk mekanizmalarının bulunduğu görülse de çevrenin ağır tahribatı ve iklim değişikliğine neden olan eylemler özelinde düşündüğümüzde, direkt olarak devletlere sorumluluk atfetmek kolay olmayacaktır.
Devletlerin haksız fiillerinden doğan uluslararası sorumluluğundan bahsedebilmek için eylemin devlete atfedilebilir olması gerekmektedir. Bir özel hukuk kişisi tarafından meydana getirilen eylemin devletin sorumluluğu kapsamına alınabilmesi; devletin gerekli önlemleri almaması ya da failleri cezalandırma konusunda yetersiz kalması durumda söz konusu olabilmektedir.[3] Devletler, iç hukuklarında gerek ağır çevre tahribatları gerekse iklim değişikliğine sebep olmaları dolayısıyla bireyleri ve çok uluslu firmaları çeşitli hukuki denetimlere tabi tutmaktadırlar. Ancak çevrenin ağır tahribatı ve iklim krizinin etkilerini arttıracak faaliyetleri uluslararası hukukun sorumluluk kapsamına almak kolay olmamaktadır. İklim krizinin küresel boyuttaki etkileri ve bu sonuçlardan diğer devletlerin de etkilendiği göz önünde bulundurulunca ortaya çıkan zararlı faaliyetlerin etkisini azaltmak açısından sorumluların uluslararası cezai sorumluluğunun kapsamının belirlenebilmesi gerekir. Bu alandaki kapsam belirsizliği kavramsal boşluklar oluşturmakta, gerek devletlerin sorumluluğu gerekse bireysel cezai sorumluluk açısından uluslararası sorumluluk hukukunda yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Çevrenin ağır tahribatına ilişkin ikili ayrım: Savaş ve barış zamanı
Bireysel cezai sorumluluk açısından; Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kuruluş statüsü olan Roma Statüsü Bölüm (2)’de, Divan’ın yargı yetkisi kapsamına giren suçları ele almakta olup md. 8 uyarınca çevrenin ağır tahribatını savaş suçları arasında sayıp, barış zamanında yapılan ihlalleri ise uluslararası sorumluluğun kapsamı dışında tutmaktadır. Uluslararası hukukta savaş dışı zamanlarda çevrenin ağır tahribatı suçunun yargılama kapsamı içerisinde yer almaması sebebiyle tahribatların failleri açısından eylemlerin caydırıcılığı veya giderilebilmesi mekanizmalarının oluşamadığı görüşü ortaya konmaktadır.[4] [5]
Roma Statüsü md. (8.(2)(b)(iv)):
“(…)beklenen somut ve doğrudan askeri avantajlara oranla aşırı olacak şekilde sivillerin yaralanmasına veya ölmesine veya sivil nesnelerin zarar görmesine yol açacağı, geniş çapta, uzun vadeli ve ağır biçimde doğal çevreye zarar vereceğinin bilincinde olarak saldırı başlatılması”
Roma Statüsü bölüm 2 md. 5 uyarınca UCM’nin yargılama yetkisi alanına giren suçlar; soykırım suçları, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçları ile sınırlandırılmıştır. Md. (8 (2)(b)(iv)) fıkrasında, savaş suçları kapsamının içerisine çevrenin ağır tahribatı alınmış olup bu kapsam savaş dönemi ile sınırlı tutulmuştur. Barış dönemine ilişkin çevrenin ağır tahribatı ise kapsam dışında bırakılmıştır. Barış zamanına ilişkin çevrenin ağır tahribatı suçunun kapsam dışında kalması, zarar söz konusu olduğu hallerde cezai yaptırımsızlık ortaya çıkarmakta bu durum çevreyi koruma amaçlı yeterli korumaların alınamamasına sebep olmaktadır.
2016 yılında UCM vaka seçimi öncelikleri ile ilgili politikalarını açıklayan makalede çevrenin ağır tahribatına ilişkin suçları da belirterek yargılama konusunda politika değişikliğine gitmiş, barış zamanında işlenen çevre tahribatına ilişkin suçları da yargılama yetkisi kapsamına almıştır. Ancak bu politika değişimi sonrası somut bir dava örneği olmaması sebebiyle yargılama konusu suçun kapsamı konusunda net bir kanıya varmak mümkün olmamaktadır. Burada karşımıza Çevre Hukuku çalışmaları yapan hukukçular tarafından öne sürülen “ekosid” kavramının yargılama bakımından suç kapsamına alınması talebi karşımıza çıkmaktadır. Çevre Hukuku alanında çalışan uluslararası hukukçular arasında “ekosid” kavramının Roma Statüsü ile mahkemenin yargılama yetkisi kapsamına giren 5. suç olarak kabul edilmesinin etkin bir koruma sistemi oluşturacağı görüşü bulunmaktadır.[6]
Uluslararası yargılanabilirlik talebi olarak “ekosid” kavramı:
Günümüzde çevrenin ağır tahribatı suçuna ilişkin barış dönemine dair herhangi bir yaptırım mekanizmasının gelişmemiş olması, barış döneminde ortaya çıkan ve ciddi etkiler doğuran çevre tahribatlarından sorumlu tutulması gereken devletler ve devlet dışı aktörlere karşı yaptırım yolunun bulunmaması, işlenen suçları bedelsiz hale getirmekte ve çevre tahribatının önüne geçilmesini zorlaştırmaktadır. Bu bedelsizliğin önüne geçilmesi adına sorumlulara karşı yaptırım öngören “ekosid” (eko-kırım) kavramı karşımıza çıkmaktadır. Bu kavram şu şekilde tanımlanabilir:
“Ekosid; ekosistemlere önemli ölçüde zarar vererek veya yok ederek veya bir türün (insanlar dahil) sağlığına ve refahına zarar vererek çevre adaleti ilkelerini ihlal eden insan faaliyetlerini kriminalize eder.”[7]
İlk defa 1972 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda Vietnam Savaşı’nda ABD askeri güçleri tarafından ekosid suçu işlendiği öne sürülerek karşımıza çıkan bu terim, halihazırda uluslararası yaptırım gücü taşımamaktadır. Kavramın gelişimini sağlayan uluslararası hukukçular, bu kavramın Roma Statüsü md. 8’e girerek çevrenin ağır tahribatının savaş dışı zamanlarda da yargılanabilirliğini sağlamak ve bu yolla savaş dışı dönemlerde devamlı olarak devam eden çevre tahribatlarına ilişkin bir koruma sağlanması hedeflenmektedir.
Sivil bir yargılama örneği: “International Monsanto Tribunal”
2016 yılında kurulan International Monsanto Tribunal (Uluslararası Monsanto Tribünali), uzun yıllardır faaliyet gösteren çok uluslu Monsanto (Bayer) firmasının çevrenin ağır tahribatı yoluyla “ekosid” suçu işlediğine dair bir sivil yargılamayı içerir. Yargılama 5 yargıçtan oluşan ve kesin bir yaptırım içermeyen sivil yargı örneğidir. Mahkeme; çok uluslu bir şirket olan Monsanto’nun dünyanın çeşitli ülkelerinde sebep olduğu çevre tahribatına dikkat çekmek, yerel mahkeme kararlarıyla ortaya atılan savları pekiştirmek ve Monsanto’nun ekosid suçu işlediği gerekçesiyle firmanın sembolik de olsa yargılanabilmesini sağlamak amacı ile gerçekleştirilmiştir. Mahkeme bu yargılama özelindeki hedeflerini; Monsanto’nun sebep olduğu zararları uluslararası hukuk üzerinden değerlendirmek, zarara sebep olan eylemlerini ekosid suçu üzerinden değerlendirmek ve ekosid suçunu da kapsayacak şekilde Roma Statüsü’nde değişiklikle gerçek ve tüzel kişileri yargılamanın mümkün olabilmesini sağlamak olarak belirtmiştir.
Birçok sivil toplum kuruluşu, avukat ve firmanın faaliyetlerinden zarar gördüğünü iddia eden kişilerin katılım gösterdiği Mahkeme 3 aşamadan oluşmaktadır. Yargıçlar ilk aşamada, Monsanto’ya yöneltilen 6 soru üzerinden ilgili tanık beyanları ve tribünalin içinde bulunduğu koşulların incelenmesi ile başlamıştır. İkinci aşamada ise yöneltilen 6 sorunun incelenmesi ile devam etmektedir. Mahkeme, en son aşamada uluslararası insan hakları ve kurumsal hesap verilebilirlik arasında çok büyük bir boşluk olduğunu ve bu durumun acil eylem çağrısı gerektirdiğini belirtmektedir.
Mahkeme 6 alan üzerinden yöneltilen sorularla şirketin faaliyetlerinin bu alanlar üzerindeki etkilerini incelemiştir. Bu alanlar:
- Sağlıklı çevre hakkı
- Sağlık hakları
- Gıda hakları
- İfade ve bilimsel çalışma özgürlüğü
- Savaş suçlarına yardım ve yataklık (md. (8)(2))
- Ekosid suçu
Yapılan yargılamanın, uluslararası arenada etkisi büyük olmasına ve uluslararası basında geniş yer kaplamasına rağmen kesin bir yaptırım yetkisi bulunmamaktadır. Ancak ekosid kavramı üzerine yapılan çok kapsamlı ve somut örneklerle iddialarını kanıtlama amacı güden bir yargılama örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Yargılamanın muhatabı olan Monsanto ise yargılamaya davet edilmesine rağmen katılmayı reddetmiş, yaptığı açıklama ile Mahkeme’nin yanlış konuları “zorladığını” ifade etmiştir.[8]
Sonuç
Her ne kadar devletlerin uluslararası çevresel tahribatlar nedeniyle sorumluluğunun söz konusu olduğu kabul edilse de iklim değişikliği ve çevrenin korunması amacıyla devletlerin sorumluluğu tek başına zarar vermemek değildir. Devletlerin çevrenin ağır tahribatına sebep olmama yükümlülüğünün yanında iklim krizinin olası etkilerine karşı önlemler alma yükümlülüğü bulunmaktadır. İklim değişikliğinin çok boyutlu ve küresel etkisi ele alındığında ortaya çıkan zararların durdurulması ve onarımı için uluslararası hukukta devletlerin sorumluluğu ve bireysel cezai sorumluluğun kapsamını geliştirecek korumaların getirilmesi, var olan hukuki boşlukların doldurulması gerekmektedir. Devletlerin kendi eylem ve ihmallerinden kaynaklanan sorumluluğunun kapsamının belirlenmemesi sadece devletlerin eylemleri açısından değil özel hukuk kişilerinin eylemlerinden dolayı sorumlu tutulabilmesi açısından da bir hukuki boşluk doğurmaktadır. Çok uluslu firmalar aleyhine verilen bazı yerel mahkeme kararlarının da yetersiz görülmesi sebebiyle ekosidin uluslararası yargılanabilirlik kapsamına alınmadıkça verilen yerel kararların çözüm olmayacağı görüşü bulunmaktadır.[9] Her geçen gün gündemde daha çok yer alan “iklim adaleti” ve “iklim krizi” odaklı olaylar, çevrenin ağır tahribatına ilişkin taleplerin artmasına sebep olsa da yargılanabilirlik açısından “ekosid” kavramına ilişkin bir kabul ve dava örneği görülmemektedir. Uluslararası sorumluluk bakımından ekosid kavramının henüz suç kapsamına girdiği kabul edilmese de, kavramı suç kapsamına alıp mevcut iç hukukuna uygulayan ülkeler bulunmaktadır.[10] Kavramın uluslararası suç olarak kabulü için yeterli argümanlar olmamasına rağmen kavramın kullanılırlığı, kabul edilirliği ve hakkında yapılan uluslararası hukuk çalışmalarının artacağı aşikardır.[11]
[1] https://voelkerrechtsblog.org/informed-dissent-or-misinformed-rebellion-making-sense-of-indias-farmer-protests/
[2] Pirim, Ceren Zeynep. Uluslararası Sorumluluk Hukukun Devletlerin Ağırlaştırılmış Sorumluluğu: Kuramsal Bir Değerlendirme, MHB, Cilt: 32, Sayı: 2, 147-182.
[3] Özkerim Güner, Neslihan. İklim Değişikliği Nedeniyle Devletlerin Sorumluluğu, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2018.
[4] https://opiniojuris.org/2020/06/02/icl-and-environmental-protection-symposium-environmental-crimes-against-humanity/
[5] https://opiniojuris.org/2020/09/24/symposium-exploring-the-crime-of-ecocide-can-deforestation-amount-to-ecocide/
[6] https://opiniojuris.org/2021/03/17/legally-defining-ecocide-implications-for-addressing-environmental-racism-and-prioritizing-human-health-in-international-law/
[7] Higgins, Polly; Short, Damien and South, Nigel, Protecting the planet: a proposal for a law of ecocide
Crime, Law and Social Change Cilt: 59, 251–266, 257.
[8] https://foodrevolution.org/blog/food-and-health/monsanto-tribunal-is-over-what-happens-now/
[9] https://time.com/5940759/ecocide-law-environment-destruction-icc/
[10] https://opiniojuris.org/2020/06/04/icl-and-environmental-protection-symposium-international-criminal-law-as-a-tool-for-corporate-responsibility-for-environmental-crimes-part-i/
[11] https://opiniojuris.org/2020/06/03/icl-and-environmental-protection-symposium-can-ecocide-save-the-planet-an-international-crime-of-climate-change/