İkili Yatırım Anlaşmalarındaki En Çok Gözetilen Ulus Kaydının Uyuşmazlık Çözümüne Uygulanabilirliği
Görsel: https://jusmundi.com/en/coverage/investment-arbitration
Giriş
Günümüzde uluslararası yatırım hukukunun temel standartları arasında yer alan en çok gözetilen ulus muamelesi (EÇGU), yabancı yatırımcının yararlarını gözetmek ve yabancı yatırımı teşvik açısından hassasiyet arz eden ilkelerden birisidir. İkili anlaşmalarda yer alan bu standart bazı devletler tarafından kapsamı ve yorumlanması bakımından bir belirsizlik içermeyecek şekilde ayrıntılı olarak düzenlenmekte kimileri tarafındansa genel bir çerçeve çizilerek kabul edilmektedir. Söz konusu ikinci durumda ilgili standardın yorumlanması ve uyuşmazlık halinde neleri kapsadığının belirlenmesi, yatırımcının ve devletin yararlarının gözetilmesi ve nihayet hak ihlallerinin önlenmesi açısından ciddiyetle ele alınması gereken bir konudur. Bu yazıda öncelikle anlaşmalardaki en çok gözetilen ulus kaydının yorumlanmasına ilişkin temel ilke ve kurallardan söz edilecektir. Ardından ilgili kaydın uyuşmazlık çözümüne uygulanabilirliği konusunda verilen tahkim kararlarına ve onların geliştirdiği ölçütlere değinilecektir. Son olarak ise önceki bölümde yer verilen kararlardaki değerlendirmeler, ilgili standardın getirilme amacı, yatırım tahkiminin taraflarca önemi ve sözleşmelerin yorumlanmasında gözetilen temel hususlar esas alınarak söz konusu standardın uyuşmazlık çözümünü de kapsayacak şekilde genişletilmesinin taraf iradeleri açısından doğurduğu sonuçlar ele alınacaktır.
I. EÇGU Standardının Yorumlanmasına İlişkin İlke ve Kurallar
A) Genel Olarak EÇGU ve İkili Anlaşmalardaki Görünümü
En çok gözetilen ulus kaydı (Most-Favoured Nation Clause) “bir andlaşmada tarafların belirli bir konuda üçüncü Devletlere ya da yurttaşlarına tanıdıkları ya da tanıyacakları en iyi muameleyi, birbirlerine ya da yurttaşlarına karşı da uygulamayı kabul ettiklerini açıklayan hükümdür”.[1] İkili yatırım anlaşmalarında kararlaştırılan bu hüküm sayesinde yatırımcı, bir yatırım uyuşmazlığı doğması durumunda ev sahibi devletin diğer devletlerle olan anlaşmalarında yer alan ve kendi durumu açısından daha elverişli olan hükümlere dayanabilmektedir. Böylece ayrım yapmama ilkesi somutlaştırılmış ve ev sahibi devlet tarafından yabancı yatırımcılara eşit muamelede bulunulması sağlanmış olmaktadır.[2]
Ayrıca belirtmekte fayda vardır ki, en çok gözetilen ulus muamelesi uluslararası örf ve adet hukukundan kaynaklanan bir ilke olmayıp tarafların sözleşmede tanıdıkları bir hak ve yükümlülüktür.[3] Dolayısıyla bu muamelenin hak ve/veya yükümlülük doğurması konusunda taraf iradeleri belirleyici olmakta ve taraflarca sözleşmede kararlaştırılmadığı müddetçe en çok gözetilen ulus muamelesinin öne sürülmesi mümkün gözükmemektedir.[4]
Bazı ikili anlaşmalarda bu standart, uygulanacağı alan ve zaman bakımından herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmadan genel olarak düzenlenmektedir. Örneğin aşağıda da yer verileceği üzere Arjantin – İspanya arasındaki ikili anlaşmada “söz konusu anlaşmada düzenlenen tüm konularda” yatırımcının ev sahibi devletin diğer devletlerle olan anlaşmalarındaki daha lehe olan hükümlerden bu standart uyarınca faydalanabileceği kabul edilmiştir. Diğer yandan bazı anlaşmalarda ise ilgili kaydın hangi konularda uygulanacağı ayrıntılı bir şekilde belirtilmiştir. Rusya ve İngiltere arasındaki ikili anlaşmada yer alan kloz bu tarz bir düzenlemeye örnek teşkil etmektedir. Buna göre;
“Taraflardan hiçbiri, diğer tarafın yatırımcılarına, yatırımlarının yönetimi, sürdürülmesi, kullanılması, yararlanılması veya elden çıkarılması ile ilgili olarak, herhangi bir üçüncü Devletin yatırımcılarına tanıdığından daha az elverişli bir muameleye tabi olmayacaktır.”
Taraflarca sınırları net olarak belirlenmemesi halinde ilgili hükmün kapsamına nelerin dahil olduğu uygulamada bir sorun haline gelmiştir. Doktrinde ve yargı kararlarında bu problemin uluslararası sözleşmeler hukukunun temel kaynağı olan Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesinde (VAHS) yer alan anlaşmaların yorumlanması kuralları ve uluslararası yatırım hukukunda geçerli olan rejim ve prensipler uyarınca çözümlenmesi ileri sürülmüştür.[5]
B) VAHS’ın Anlaşmaların Yorumlanmasına İlişkin Esasları
VAHS’ın 31. Maddesine göre bir andlaşma hükümleri, andlaşmanın bütünü, konu ve amacının ışığında verilecek alelade manaya uygun şekilde iyi niyetle yorumlanır.[6] Bu maddeden de anlaşılacağı üzere sözleşme hükümlerinin yorumlanmasında tarafların hükme atfettiği olağan anlam ve anlaşmanın konu ile amacı dikkate alınacaktır. Bununla birlikte tarafların niyetlerinin belirlenmesinde anlaşmanın düzenlendiği zaman ve o zamanda geçerli olan koşullar da önem arz etmektedir.
Bu açıdan anlaşmalardaki EÇGU hükümlerinde belirtilen “muamelenin” ne anlama geldiği, uygulanacak muamelenin diğer devlete uygulanandan “daha az avantajlı olmaması” durumu, bir hak veya yükümlülüğün maddi açıdan mı yoksa usuli açıdan mı etkisini göstereceği ve en önemlisi hükmün kapsadığı konular VAHS’ın taraf iradelerini ön planda tutan yorum kuralları doğrultusunda çözümlenmeye çalışılmıştır.[7]
C) Ejusdem Generis (Aynı Türden) Prensibi
Ejusdem generis prensibi kısaca bir hükmün belirli kişi veya nesne sınıflarını sıraladığı ve daha sonra genel olarak bunlara atıfta bulunduğu durumlarda, genel ifadelerin yalnızca aynı tür kişiler veya özel olarak sıralanan şeyler için geçerli olacağı anlamına gelir.[8] Bunun EÇGU muamelesindeki yansıması da şu şekilde özetlenebilir: Bir MFN taahhüdü, yalnızca üçüncü Devlete tanınan muameleyle aynı kategorideki muamele açısından uygulama alanı bulur. [9] Bu ilke aynı zamanda Uluslararası Hukuk Komisyonunun (ILC) EÇGU kaydına ilişkin 1978 tarihli taslak metninin 9. maddesinde[10] de zikredilmiştir. İlgili madde gereğince muameleden faydalanan devlet yalnızca EÇGU hükmünde belirtilen veya ima edilen kişi veya nesnelerle ilgili olarak hak iddia edebilir.
Bu ilke EÇGU hükmünün taraf devletçe ihlal edilip edilmediğini saptama konusunda önemli bir göreve sahiptir. Nitekim bu husus Birleşik Krallık ile Yunanistan arasındaki Ambatielos davasında[11] da belirtilmiştir. Söz konusu davada verilen kararda EÇGU ilkesinin ejusdem generis ilkesine göre yorumlanması gerektiği ve buna göre ancak hangi konuya yönelik EÇGU kaydı tanındıysa o konuya ilişkin olarak ilkenin uygulanabileceği ifade edilmiştir.[12] Doktrinde de anlaşmada EÇGU muamelesinin hangi konularda uygulanacağının kararlaştırılmaması halinde “ilkenin sağladığı muamelenin benzer koşullara ya da benzer durumlara uygulanacağına” işaret edilmiştir.[13]
II. Konu ile İlgili Yargı Kararları ve Geliştirilen Ölçütler
Anlaşmalardaki EÇGU hükümlerinin uyuşmazlık çözümüne uygulanmasını konu alan pek çok karar bulunsa da bu yazıda yalnızca doktrinde sıklıkla yer verilen ve meseleyi birbirinden farklı olarak çözümleyen iki karardan bahsedilecektir.
A) Standardı Uyuşmazlık Çözümünde Uygulanabilir Bulan Karar
- Maffezini v. İspanya
Maffezini davasında[14] verilen karar en çok gözetilen ulus kaydının uyuşmazlık çözümü hükümlerine uygulanabileceği yönünde bir ilk olma özelliği taşımaktadır. Bu dava Arjantin vatandaşı olan Maffezini tarafından İspanya’da kimyasal ürünlerin üretimi ve dağıtımı ile uğraşan bir işletmeye yaptığı yatırımla ilgili İspanya hükümetine karşı ICSID nezdinde açılmıştır.[15] Bu davada yatırımcı Maffezini, İspanya’nın Şili ile olan ikili anlaşmasında yer alan uyuşmazlık çözümü hükmünün Arjantin-İspanya anlaşmasındaki en çok gözetilen ulus kaydına dayanarak uygulanması gerektiğini ileri sürmüştür.[16] Buna karşın İspanya hükümeti ise uyuşmazlık konusu anlaşmada yer alan şartların yerine getirilmediğini iddia ederek ICSID mahkemesinin bu davaya bakmaya yetkili olmadığını savunmuştur.[17]
Buradan hareketle öncelikle tarafların tabi olduğu esas sözleşmedeki en çok gözetilen ulus muamelesini incelemekte fayda vardır. İlgili hüküm uyarınca; muamelenin kapsam ve sınırları belirtilmeden “anlaşmada düzenlenen tüm hususlar bakımından”[18] geçerli olacağı kabul edilmiştir. Yine söz konusu anlaşmadaki uyuşmazlık çözümüne ilişkin hükme[19] bakıldığında da öncelikle 6 aylık bir müzakere sürecinin öngörüldüğü, tarafların bu süre içerisinde anlaşmaya varamaması halinde tarafların isteği üzerine uyuşmazlığın ev sahibi devletin yetkili mahkemelerince karara bağlanacağı göze çarpmaktadır. Uyuşmazlığın tahkime taşınabilmesi konusu ise tarafların bu yönde anlaşmalarının haricinde ihtilafın devlet mahkemelerine taşınmasından itibaren 18 ay içinde çözüme kavuşturulamamasına[20] bağlı kılınmıştır. Buna karşılık, yatırımcının lehe olduğunu düşündüğü ve EÇGU standardı uyarınca mevcut olayda uygulanmasını talep ettiği hükümde[21] uyuşmazlığın ortaya çıkmasından itibaren yürütülen 6 aylık müzakere sürecinin sonunda tarafların anlaşmaya varılamaması halinde devlet mahkemelerine başvurmaya gerek kalmaksızın uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözülebilmesine imkan tanınmıştır.
İlgili davada öncelikle uyuşmazlık konusu anlaşmada yer alan en çok gözetilen ulus kaydına dair hüküm sözleşmelerin yorumlanmasına dair genel ilkeler gözetilerek lafzi yoruma tabi tutulmuştur. Aynı zamanda mahkeme, anlaşma taraflarının niyetlerini tespit etmenin, onların bu husustaki geçmiş uygulamalarına göz atmanın ve kamusal alanda izledikleri politikaların takip edilmesinin önemine vurgu yapmıştır.[22] Bu noktada mahkeme İspanya’nın anlaşma pratiğinin iç hukuk yollarının tüketilmesi şartını aramaksızın doğrudan tahkime gidilebilmesi şeklinde olduğunu dile getirmiştir.[23]
Bununla beraber, ilgili standardın uyuşmazlık çözümüne uygulanacağına dair bir açıklık bulunmadığına işaret edilmiş, ancak günümüzde uyuşmazlık çözümüne dair düzenlemelerin ayrılmaz bir şekilde yabancı yatırımcıların korunmasına ilişkin olduğu[24] ve uyuşmazlık çözümünün yatırımcıya uygulanan muamelenin bir parçası olduğu ileri sürülmüştür. [25]Bu yüzden bu tarz düzenlemelerin yalnızca usule ilişkin olmadığı bununla birlikte yatırımcılara uluslararası tahkime başvurma imkanı sağlanmak suretiyle onların haklarının en iyi şekilde güvence altına alınması yolunda düzenlemeler olduğu ifade edilmiştir.[26]
Mahkeme ayrıca söz konusu standarttan yararlanılabilmesine dair sınırları da ortaya koymuştur. Bazı hallerde yatırımcılar tarafından ilgili kaydın suiistimal edilmesi suretiyle veya mahkemelerce geniş olarak yorumlanması ile anlaşma alışverişine (disruptive treaty-shopping) yol açabileceğini de kabul etmiştir.[27] Ek olarak taraf devletlerin kamusal politikalarının (public policy considerations) yani devletin söz konusu anlaşmayı kabul etmesinde göz önünde bulundurduğu temel faktörlerin EÇGU muamelesinin uygulama alanını daraltabileceği belirtilmiştir. [28]
Mahkemeye göre tahkime başvurulabilmesi için iç hukuk yollarının tüketilmesi öngörüldüğünde, “yol ayrımı (fork-in-road)”[29] kayıtlarının varlığı halinde, özel bir tahkim merkezinin[30] ya da kurumsallaşmış bir tahkim sisteminin[31] belirlendiği durumlarda en çok gözetilen ulus kaydının uyuşmazlık çözümüne uygulanmasına dair iddialar kabul edilebilir bulunmamıştır.[32]
B) Standardı Uyuşmazlık Çözümünde Uygulanabilir Bulmayan Karar
- Plama Consortium Limited v. Bulgaristan
Söz konusu olayda Kıbrıs kökenli Plama Limited Şirketi Bulgar hükümetinin kendisinin Bulgaristan’daki petrol rafinerisinin işleyişine müdahale ettiğini iddia ederek Bulgaristan’a karşı ICSID mahkemelerinde dava açmıştır.[33] Doktrinde Maffezini v. İspanya davası ile birlikte ele alınan bu davada Plama, Bulgaristan – Kıbrıs arasındaki ikili anlaşmada mevcut olan EÇGU kaydına dayanarak Bulgaristan – Finlandiya ikili anlaşmasında uyuşmazlık çözümü için öngörülen hükmün olayda uygulanması gerektiğini ileri sürmüştür.[34]
Bulgaristan – Finlandiya arasındaki anlaşmada uyuşmazlık çözümüne dair hükümde ICSID tahkimi öngörülmüştür. Buna karşın Bulgaristan – Kıbrıs arasındaki ikili anlaşmada yalnızca kamulaştırma halinde tazminatın bedeli ile ilgili sınırlı olarak ad hoc tahkim kararlaştırılmıştır.[35]
İhtilaf konusu Bulgaristan-Kıbrıs ikili anlaşmasının EÇGU maddesinin[36] ilk fıkrasında genel hatlarıyla ülkedeki tüm yatırımcılara eşit muamele yapılması gerektiğinden bahsedilmiştir. İkinci fıkrada ise bu muamelenin taraf devletlerden herhangi birinin, ekonomik topluluklara ve birliklere, bir gümrük birliğine veya bir serbest ticaret bölgesine katılımları nedeniyle üçüncü ülkelerden gelen yatırımcılara tanıdığı imtiyazlara uygulanmayacağı yönünde bir sınır getirilmiştir.
Mahkeme öncelikle yukarıda zikredilen hükmün lafzını ve içeriğini incelemiş ve bunun sonucunda hükümde yer alan “muamele” ibaresinin sıradan anlamının uyuşmazlık çözümü hükümlerini kapsayıp kapsamadığı konusunda açıklık olmadığını dile getirmiştir.[37]Bununla birlikte ejusdem generis ilkesi uyarınca ikinci paragrafta yer alan ayrıcalık ifadesinin maddi korumalara ilişkin olacak şekilde anlaşılması gerektiğinin altını çizmiş ve bu sebeple en çok gözetilen ulus maddesinin uyuşmazlık çözümü ile ilgili usuli hükümlere uygulanamayacağı” yönünde karar vermiştir.[38]
Mahkeme aynı zamanda ikili anlaşmanın akdedildiği koşulları ve tarafların niyetlerini dikkate almıştır. O sırada Bulgaristan’da yabancı yatırımcıların korunmasını sınırlayan komünist rejim hakimdir. Bundan dolayı mahkeme tarafların uyuşmazlık çözümüne ilişkin hükümlerin en çok gözetilen ulus hükmü aracılığıyla genişletilmesine icazet göstermedikleri kanaatine varmıştır.[39]
Ayrıca mahkeme yatırım uyuşmazlıkları ile ilgili devletlerin tahkim anlaşmalarının açık ve belirli olmasını aramıştır. Buna bağlı olarak uyuşmazlık çözümüne dair hükümlerin referans yoluyla dahil edilmesi de yine açık ve belirli olmalıdır.[40]Mahkeme uyuşmazlık konusu anlaşmanın en çok gözetilen ulus kaydını bu nitelikte bulmamıştır ve bu tarz düzenlemelerin taraflarca “özel olarak müzakere edildiğini (specifically negotiated)” belirtmiştir. Sonuçta taraflarca özel olarak müzakere edilen ad hoc tahkim kaydının göz ardı edilemeyeceği yönünde karar kılmıştır.[41]
III. Yargı Kararları Işığında Standardın Uyuşmazlık Çözümüne Uygulanabilirliğinin Değerlendirilmesi
EÇGU muamelesi yukarıda da izah edildiği üzere bizzat tarafların iradelerinden doğan, sözleşmede açıkça kararlaştırmadığı müddetçe taraflarca ileri sürülemeyen bir ilkedir. Bu ilkenin varlığı kadar kapsamının belirlenmesinde de taraf iradeleri oldukça ehemmiyet arz eder. Bu da sözleşmelerin yorumlanması meselesi ile ilgilidir.
Her iki olayda da mahkemeler yatırımcının iddia ettiği hususun EÇGU hükümleri kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini anlamak için öncelikle lafzi yorum yöntemine başvurmuşlardır. Maffezini davasında EÇGU muamelesine ilişkin anılan hükmün bu konuda bir açıklık içermediğine değinilmiştir ancak yine de uyuşmazlık çözümünün de EÇGU kapsamında bir “muamele” sayılacağı ve iddia konusu anlaşmanın doğrudan tahkim yoluna gidilebilmesine imkan tanıması “daha elverişli” olarak değerlendirilmiştir. Bu hususta mahkemenin değerlendirmesine bir ölçüde katılmak mümkündür. Şöyle ki; EÇGU kapsamında “muamele” yatırım hukuku bağlamında taraf devletçe anlaşma kapsamına giren yatırımcıların gerçekleştirdikleri yatırımlara tanınan haklar, ayrıcalıklar ve yüklenen ödevler olarak tanımlanabilir.[42] Uyuşmazlık çözümüne ilişkin düzenlemeler ilk bakışta yalnızca usul hukuku ile ilgili olarak düşünülse de en az diğer maddi haklar ve ayrıcalıklar kadar önemlidir. Nitekim maddi hukuk tarafından tanınan hakların ve ayrıcalıkların usul hukuku ve kurumları olmadan güvence altına alınabilmesi ve efektif hale gelebilmesi söz konusu değildir. Tüm bunlardan hareketle uyuşmazlık çözümünün de bir “muamele” olarak addedilmesi düşünülebilir.
Bunun yanında, yatırım tahkimi yatırım hukukuna özgü olarak yatırımcının hak ihlallerini doğrudan ev sahibi devlete karşı, tarafsız bir ortamda ileri sürebilmesine imkan tanıyan bir yoldur.[43] Özellikle hukuka aykırı kamulaştırmanın söz konusu olduğu hallerde yatırımcının ev sahibi devlet mahkemelerinde haklarını öne sürebilmesi ve devlet mahkemelerinin tarafsızlığı tartışma konusu olabilmektedir.[44] Dolayısıyla uluslararası yatırım tahkiminin devlet mahkemelerine nazaran daha elverişli bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olduğunu ifade etmek mümkündür.
Ancak tüm bunlara rağmen taraflar EÇGU hükmünün uyuşmazlık çözümüne dair hususlara da uygulanabileceğini kararlaştırmadıkça bunu ileri sürmek uygun olmayacaktır. Nitekim Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun raporunda da bu meselenin çözümünün son tahlilde hükümleri müzakere eden devletlere bağlı olduğu öne sürülmüştür.[45] Aksini kabul etmek, hem ilgili tarafın izlediği kamusal politikalara saygı göstermemek ve hem de devletlerin egemenliği ilkesinden doğan devletlerin rızası olmadan hak ve borç altına giremeyeceği kabulünü göz ardı etmek anlamına gelecektir. Bu açıdan Plama davasında sergilenen tutum yerinde gözükmektedir. Bu davada hatırlanacağı üzere tarafların tabi olduğu anlaşmada ad hoc tahkim kararlaştırılmışken yatırımcının olayda uygulanmasını istediği anlaşmada ise ICSID tahkimi öngörülmüştür. Mahkeme esas anlaşmada tarafların öngörmediği bir kurumun yatırımcı tarafından EÇGU çerçevesinde ileri sürülmesini tahkime rıza şartı bakımından uygun bulmamıştır.
Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da uyuşmazlık çözümüne dair hükümlerin taraflarca özel olarak müzakere edilmiş olduğudur.[46] Bunun anlamı ise taraflarca kararlaştırılan uyuşmazlık çözüm yöntemleri konusunda tarafların iradelerinin kesin olduğudur. Şayet bir başka uyuşmazlık çözüm yöntemini aralarında geçerli kılmak istemiş olsalardı bunu belirtecekleri kabul edilmektedir. Her iki davada da mahkemeler bu konuyu kararlarında vurgulamıştır. Hatta Maffezini davasında tarafların ayrıntılı usuli kurallar içeren oldukça kurumsallaşmış bir tahkim sistemini kararlaştırmaları halinde EÇGU kaydının uyuşmazlık çözümünü de kapsayacak şekilde genişletilemeyeceği uygun bulunmuştur.
Hükmün taraf iradelerine aykırı yorumlanması tarafları öngörmedikleri yükümlülükler altına sokabileceği gibi yukarıdaki davalarda da işaret edildiği üzere anlaşma alışverişine yol açabilecektir. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda hukuki güvenlik ve istikrar açısından oluşabilecek bu tehlikelere karşı günümüzde devletlerin anlaşmalarında daha detaylı düzenlemelere yer vermeleri ve EÇGU hükmünün uygulama alanını daha belirli kılmaları yerinde olacaktır.
Sonuç
Özetle, EÇGU muamelesinin eğer tarafların da iradesi bu yönde ise uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin hususları da içermesi mümkündür. Bir uyuşmazlık çıkması halinde doğrudan konu sınırlaması olmaksızın tahkim yoluna başvurulması veya daha özellikli ve adil bir tahkim yolunun tercih edilmesi her ne kadar yatırımcının korunması açısından büyük önem arz etse de tarafların iradelerinin ve kamusal alanda izlediği politikaların aksine bir durumun olayda geçerli kılınması hem devletlerin egemenliği ilkesi açısından olumsuz sonuçlar doğuracak hem de anlaşmalar düzenini bozacak mahiyette bir anlaşma alışverişine yol açacaktır.
Dolayısıyla EÇGU hükümlerinin başta VAHS’ın ilgili hükümleri ve ejusdem generis ilkesi uyarınca titizlikle yorumlanması, taraf iradelerinin ne yönde olduğunun net olarak tespit edilmesi, EÇGU muamelesi kapsamına girmeyen bir konuda devletlerin ek yükümlülük altına sokulmaması uygun olacaktır.
[1] H. Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri 1. Kitap, 9. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 2001, s.176
[2] Albayrak, Gökhan. Uluslararası Yatırım Hukukunda Küresel Anayasacılık Yaklaşımı. Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Aralık 2017
[3] Gürsu, A. Uluslararası Yatırım Hukukunda Adil ve Hakkaniyetli Muamele İlkesi. Yüksek Lisans Tezi. İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temmuz 2018.
[4] OECD (2004), “Most-Favoured-Nation Treatment in International Investment Law”, OECD Working Papers on International Investment, 2004/02, OECD Publishing. http://dx.doi.org/10.1787/51875702165, p.2
[5] Wong, J. (2008). The application of most-favored-nation clauses to dispute resolution provisions in bilateral investment treaties. Asian Journal of WTO and International Health Law and Policy, 3(1), 171-198.p. 194-195
[6] “A treaty shall be interpreted in good faith in accordance with the ordinary meaning to be given to the terms of the treaty in their context and in the light of its object and purpose.”
[7] ILC, Final Report of the Study Group on the Most-Favored-Nation Clause, para. 68, UN Doc. A/70/10, Annex (2015) (Bundan böyle ILC Final Report (2015))
[8] https://legal-dictionary.thefreedictionary.com/Ejusdem+generis
[9] ILC Final Report (2015), para. 35
[10] “1. Yararlanan devlet en çok gözetilen ulus kaydı uyarınca kendisi veya kendisi ile ilişkili olan şeyler veya kişiler bakımından yalnızca maddenin konusuna giren hakları elde eder. 2. Yararlanan devlet, 1. fıkra kapsamındaki hakları yalnızca maddede belirtilen veya konusundan ima edilen kişi veya nesnelerle ilgili olarak edinir.”
[11] Ambatielos (Greece v. U.K.), Award of 6 March 1956, 12 R. Int’l Arb. Awards 83 (Comm. Arb.)
[12] Id at 107. The MFN Clause “”can only attract matters belonging to the same category of subject as that to which the clause relates”.
[13] Pınar Baklacı, (2009). Uluslararası Yatırım Hukukunda En Çok Gözetilen Ulus Muamelesi. s.38
[14] Emilio Agustín Maffezini v Kingdom of Spain, ICSDD Case No. ARB/97/7
[15] Id supra note 3
[16] Id at 15
[17] Id at 9
[18] “Bu muamele, ilgili anlaşmada düzenlenen tüm hususlar bakımından, her bir Tarafın, en ziyade müsaadeye mazhar millet muamelesinden faydalanan üçüncü bir ülke yatırımcıları tarafından kendi ülkesinde yapılmış olan yatırımlara uyguladığı muameleden daha az elverişli olmayacaktır.”
[19] Settlement Of Dısputes Between A Party And Investors Of The Other Party, Article 10.
[20] “Uyuşmazlık tahkim heyetince aşağıdaki hallerde görülebilir: a) Uyuşmazlığın devlet mahkemelerine götürülmesinden itibaren 18 ay sonra halen bir karara varılamazsa veya b) karara varılmasına rağmen taraflar arasındaki uyuşmazlık devam etmekteyse yahut c) her iki taraf bu yönde anlaşmışsa”
[21] Article 10. Settlement of Investment Disputes, Treaty Between The Argentine Republic And The Republic Of Chile On Promotion And Reciprocal Protection Of Investments (1991)
[22] ILC Final Report (2015), para. 84
[23] Id at 21-22
[24] ‘‘notwithstanding the fact that the basic treaty . . .does not refer expressly to dispute settlement as covered by the most favored nation clause, the Tribunal considers that there are good reasons to conclude that today dispute settlement arrangements are inextricably related to the protection of foreign investors’’ Para.54.
[25] Yas Banifatemi, The Emerging Jurisprudence on the Most-Favoured-Nation Treatment in Investment Arbitration, in Andrea Björklund, Ian Laird & Sergey Ripinsky (eds)., Investment Treaty Law: Current Issues III, London, BIICL, 2009, p. 252.
[26] “Access to these mechanisms is part of the protection offered under the Treaty. It is part of the treatment of foreign investors and investments and of the advantages accessible through a MFN clause.”
[27] Ibid para. 63
[28] Ibid para. 62. “As a matter of principle, the beneficiary of the clause should not be able to override public policy considerations that the contracting parties might have envisaged as fundamental conditions for their acceptance of the agreement in question”
[29] Tarafların yatırımcıya ev sahibi devlet mahkemelerinde dava açmak veya tahkime başvurmak konusunda bağlayıcı bir seçim imkanı tanıyan hükümlerdir. Böylece aynı uyuşmazlığın farklı yargı mercileri önünde görülmesinden doğan sorunların ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Dolayısıyla birinden verilecek karar kesinlik teşkil edecektir.
[30] Örneğin Uluslararası Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözümü Merkezi (ICSID) kararlaştırılması durumunda
[31] Bu şekilde düzenlenen ayrıntılı hükümler tarafların bu merkezlerde uyuşmazlığın çözülmesi konusunda sahip oldukları kesin iradelerinin göstergesidir.
[32] Ibid at para. 63
[33] Plama Consortium Limited v. Republic of Bulgaria, supra note 3, at 269.
[34] Id at 292
[35] Id para. 26
[36] Madde 3 1. Her taraf devlet, diğer taraf devletin yatırımcıları tarafından kendi topraklarındaki yatırımlara, üçüncü devletlerin yatırımcılarının yatırımlarına tanınandan daha elverişli bir muamele uygulamayacaktır. 2. Bu muamele, taraf devletlerden herhangi birinin, ekonomik topluluklara ve birliklere, bir gümrük birliğine veya bir serbest ticaret bölgesine katılımları nedeniyle üçüncü ülkelerden gelen yatırımcılara tanıdığı imtiyazlara uygulanmayacaktır.
[37] Ibid para. 189-190. “It is not clear whether the ordinary meaning of the term ‘treatment’ in the MFN provision of the BIT includes or excludes dispute settlement provisions contained in other BITs to which Bulgaria is a Contracting
Party.”
[38] Ibid 189-191
[39] Ibid 195-197
[40] Ibid paragraphs 198-200
[41] Ibid para. 209
[42] Suez, Sociedad General de Aguas de Barcelona SA, and InterAguas Servicios Intégrales del Agua SA v Argentine Republic, ICSID Case No. ARB/03/17, para. 55
[43] Caliskan, Y. (2011). ” Dispute Settlement in International Investment Law”. In Implementing International Economic Law. Leiden, The Netherlands: Brill | Nijhoff. doi: https://doi.org/10.1163/9789004203846_006, s. 126
[44] RosInvestCo v Russia (n 46) paragraph 130. “it is difficult to doubt that an expropriation interferes with the investor’s use and enjoyment of the investment, and that the submission to arbitration forms a highly relevant part of the corresponding protection for the investor by granting him, in case of interference with his ‘use’ and ‘enjoyment’, procedural options of obvious and great significance compared to the sole option of challenging such interference before the domestic courts of the host state.”
[45] ILC Report (2015) para. 216
[46] Yas Banifatemi, p. 269.