İnsan Hakları Hukuku ve İnsancıl Hukuk İlişkisinin Hassan v. UK Davası Işığında İncelenmesi
Giriş
Uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukukun gelişerek uygulanma alanları bulması, lex specialis ilkesi ile ilgili tartışmaları da uluslararası mahkemelerde ve doktrinde gündeme getirmiştir. Özel nitelikli kanun (lex specialis) ile genel nitelikli kanunun (lex generalis) çatışması durumunda özel nitelikli kanunun genel nitelikli kanunu bertaraf edeceğini kabul eden bu ilke, uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukuk arasındaki ilişkide de ileri sürülmüştür. Hem uluslararası insan hakları hukukunun hem de uluslararası insancıl hukukun kapsamına giren bir durum söz konusu olduğunda nadiren de olsa hükümlerin çatışması ve farklı sonuçların doğması halinde genel görüş, karşılaşılan bu problemin lex specialis ilkesinin uygulanmasıyla çözüleceğini kabul etmektedir ancak yine de bu kabül doktrinde oldukça tartışmalıdır.
Kavramsal Ayrım ve Uygulanma Alanı
- Görüş: Lex Specialis olarak Uluslararası İnsancıl Hukukun Uygulanması
Uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukuk birbirlerinden bağımsız düşünülemeyen ve iç içe geçmiş iki alanı teşkil etse de kapsadıkları hükümlerin sayıları ve sınırları bakımından aralarında bir ayrım yapmak mümkündür. Bu iki alanın arasındaki farka dair en temel tartışma ise uygulanacakları yer ve zaman bakımından ortaya çıkmaktadır. Tartışmanın nihayetinde ortaya atılan ilk teoriye göre uluslararası insan hakları hukuku yalnızca barış zamanlarında ve her yerde uygulanırken uluslararası insancıl hukuk, silahlı çatışma zamanlarında ve yalnızca silahlı çatışmanın gerçekleştiği bölgelerde uygulanmaktadır.Bu görüştaraftarları, silahlı çatışmalarda uluslararası insancıl hukukun lex specialis ilkesi gereğince öncelikli olarak uygulanması gerektiğini söylemektedir ancak bu görüşü bütünü ile kabul etmek doğru olmayacaktır. Bunun gerekçelerini üç ana neden altında özetlemek gerekirse;
İlk olarak, silahlı çatışmanın ne zaman başlayıp ne zaman bittiğinin tespiti oldukça güç bir konudur. Bu durumda uluslararası insancıl hukukun ne zaman uygulanacağının tayini oldukça zorlaşacaktır.
İkinci olarak, uluslararası insan hakları ve uluslararası insancıl hukuk kurallarının düzenlendiği uluslararası sözleşmelerde bu görüşe dair açıkça bir hüküm bulunmamaktadır. Öyle ki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 15, savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir durumun olması halinde devletlerin sözleşmede öngörülen yükümlülükleri belli şartlar altında askıya alabileceğini düzenlemiştir. Bu ise herhangi bir askıya alma durumunun olmaması halinde uluslarararası insan hakları hukukunun hem savaş hem de barış zamanlarında devlet tarafından sağlanacağına işaret etmektedir.
Üçüncü ve son olarak da, bu yöndeki mahkeme kararlarının ve danışma görüşlerinin çoğunlukla söz konusu görüşe ters düştüğü görülmektedir. Örneğin Uluslararası Adalet Divanı(UAD), Nükleer Silahlar danışma görüşünde (The Legality of the Threat or Use of Nuclear Weapons) insan hakları ve demokratikleşme temelli olan BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin savaş halinde de uygulanacağını açıkça dile getirmiştir. Yine aynı şekilde Mahkeme, İsrail Güvenlik Duvarı danışma görüşünde (The Legal Consequences of the Construction of a Wall in the Occupied Palestinian Territory) ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti vs. Uganda (Democratic Republic of Congo (DRC) v. Uganda) kararında da aynı yaklaşımı sergilemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de Hassan v. UK, Al-Jedda v. UK, Al-Skeini et. al. v. UK gibi birçok kararında aynı görüşü kabul ettiği görülmektedir.
ÖrneğinGuantánamo Körfezi Gözaltı Merkezi ile ilgili yürütülen süreçte, ABD bu iki hukuk dalı arasındaki ayrımdan ve lex specialis olarak uluslararası insancıl hukuk kurallarının uygulanması gerektiğinden defaatle bahsetmiştir. ABD, Cenevre Sözleşmelerine olan bağlılığını koruyacağını ve yakalanan tutukluların yalnızca uluslararası insancıl hukukun sağladığı korumalardan yararlanabileceğini ancak askerî mahkeme tarafından karar verilmeden bu kişilere savaş esiri statüsünün tanınamayacağını dile getirmiştir. Dolayısıyla bu süreçte meydana gelebilecek kötü muamalelerle ilgili olarak Amerikan İnsan Hakları Komisyonu’nun (IACHR) kendisine öngördüğü ihtiyatî tedbirleri uygulayamayacağını, zira tutuklulara uygulanacak nihai hükümlerin uluslararası insan hakları hukuku değil uluslararası insancıl hukuk hükümleri olduğunu öne sürerek bu ilkeyi suistimal etmeye çalışmıştır.
- Görüş: Uluslararası İnsan Hakları Hukukunun Her Koşulda Uygulanması
Uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukuk arasındaki ilişkiye dair bir diğer önemli görüş ise uluslararası insan hakları hukukunun her şekilde baskın çıkacağı yönündedir. Bu görüş, uluslararası insan hakları hukukunun önemi itibariyle her türlü durumda devlet tarafından uygulanması gerektiğini söyler ancak bu yaklaşıma dair ilk ve en temel problem savaş veya barış ortamında hangi insan haklarının ne şekilde uygulanacağının belirsiz olmasıdır. Öte yandan pratikte yaşanan bazı sorunlar da bu görüşü çürütecek niteliktedir. Uluslararası insan hakları hukuku, söz konusu sözleşmelerde oldukça az sayıda maddeler altında düzenlenmişken, uluslararası insancıl hukuk kurallarını düzenleyen Cenevre Sözleşmeleri adeta bir kitap niteliğindedir. Örneğin yirmi kişilik bir savaş esirleri topluluğunu gözetim altında tutan genç bir asker, uluslararası insan hakları hukukunun öngördüğü “insan onuruna uygun davranma” kuralı dışında daha geniş düzenlemelere ihtiyaç duyacaktır. Yine uluslararası mahkeme kararları da bu görüşü destekleyici nitelikte değildir.
- Görüş: Uluslararası İnsancıl Hukuk ve Uluslararası İnsan Hakları Hukukunun Birlikte Uygulanması
Tüm bu tartışmaların yanında uluslararası insan haklarının sağladığı korumanın silahlı çatışma halinde sona ermediğini ve uluslararası insancıl hukuk ile birlikte uygulanacağını kabul eden görüş baskın olan görüştür. Bu görüşe göre söz konusu iki hukuk dalı arasındaki ilişkide üç ihtimal söz konusudur: Münhasıran uluslararası insancıl hukuk kapsamına giren haklar, münhasıran uluslararası insan hakları hukuku kapsamına giren haklar ve her iki uluslarası hukuk dalının kapsamına girenler. Dolayısıyla uluslararası insan hakları hukuku, uluslararası insancıl hukukun uygulanması ile tamamen ortadan kaldırılamamaktadır. UAD, insan haklarının Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin getirdiği korumanın 4. maddesinin öngördüğü istisna dışında savaş zamanında durmayacağını belirtmiştir. Dolayısıyla uluslararası insan hakları hukuku, uluslararası insancıl hukukun uygulanması ile tamamen ortadan kaldırılamaz.
Lex Specialis ve Hassan v. UK Davası
Söz konusu tartışmanın yoğun olarak yaşandığı, Eylül 2014’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülmüş olan Hassan v. UK adlı dava incelenecek olursa, Mahkeme’nin de yukarıda bahsedilen baskın görüşü benimsediği anlaşılacaktır. Dava, lex specialis prensibi bağlamında uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukukun uygulanma alanlarını yeniden gündeme getirmesi noktasında önem arz etmektedir.
20 Mart 2003’te Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde, çoğunluğunu Birleşik Krallığın oluşturduğu, Avustralya, Danimarka ve Polonya’nın da yer aldığı silahlı kuvvetler koalisyonu, Irak’ı sınırdaki toplanma noktalarından başlayarak işgal etmeye başladılar. Irak’taki bu büyük operasyon 1 Mayıs 2003 tarihinde sona erdi. 2014 yılında açılan söz konusu davada başvurucu, kardeşinin bu işgal süresince Irak’ta bulunan İngiliz kuvvetleri tarafından tutuklandığını ve bir süre sonra ölü olarak bulunduğunu iddia etmiştir. Başvurucu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)madde 5 fıkra 1, 2, 3 ve 4 uyarınca tutuklama ve göz altına alma işlemlerinin keyfi ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Davacının, kardeşi Tarek Hassan’ın tutuklanmasının AİHSmadde 5’e aykırı olduğu iddiasına karşılık İngiltere hükümeti, tutuklamanın bir silahlı çatışma halinde gerçekleştiğini ve dolayısıyla 3. Cenevre Sözleşmesi’nde düzenlenen savaş esirleri statüsü kapsamında yapılan bir tutuklamanın hukuka aykırı olmayacağını iddia etmiştir. Hükümet, silahlı çatışma halinde uluslararası insan hakları sözleşmelerinin de uygulanacağını kabul etmekle birlikte lex specialis prensibi gereğince uluslararası insancıl hukuk kurallarının öncelikli olarak uygulanacağını dile getirmiştir. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, silahlı çatışma koşullarında uygulanmasının yetersiz kalacağı durumlarda uluslararası insancıl hukuk kurallarının sözleşmeyi modifiye edebileceğini iddia etmiştir.
Mahkeme ise kararında AİHS’in hem savaş hem de barış hallerinde uygulanacağını söylemiş, madde 15’te düzenlenmiş olan olağanüstü hallerde yükümlülükleri askıya alma müessesesinin temel mantığının buna dayandığını belirtmiştir. Silahlı çatışmanın veya savaşın ortaya çıkması halinde temel insan hakları normlarının kısıtlanması veya yer değiştirmesi için geçerli hiçbir sebebin olmayacağını ifade etmiş ve yapılan kısıtlamaların yine ancak madde 15 kapsamında olması halinde hukukî olacağını dile getirmiştir. Daha açık bir ifade ile Mahkeme, Hükümet’in lex specialis gereği uluslararası insancıl hukuk kurallarının uygulanacağı iddiasından çok, ilgili her iki sözleşmeye de atıf yaparak 3. ve 4. Cenevre Sözleşmeleri ve AİHS madde 15 kapsamında yapılan tutuklamaların madde 5’in ihlali olmadığına, dolayısıyla söz konusu tutuklamanında bu kapsamda gerçekleştirilmiş olmasından dolayı meşru olduğuna karar vermiştir. Mahkeme, yine Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi madde 4 kapsamında düşünüldüğü takdirde de böyle bir tutuklamanın, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlali olmayacağını belirtmiştir. Önem arz eden ve dikkat edilmesi gereken husus ise Mahkeme’nin bu kararıyla birlikte, silahlı çatışma durumlarında hem uluslararası insancıl hukukun hem de uluslararası insan hakları hukukunun uygulanacağını belirtmiş ve herhangi bir hiyerarşik üstünlük veya öncelik kabul etmemiş olmasıdır.
Sonuç
Uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukukun çatışmadan ziyade rekabet içinde olduklarını söylemek mümkündür. Uluslararası hukuka bir bütün olarak bakmak ve tüm alanlarının işbirliği içinde olduğunu anlamak gerekir. Şüphesiz insan hakları, önemi ve evrensel bir değer olması itibariyle uygulanma alanını hiçbir koşulda ve zaman aralığında bütünüyle kaybetmeyecektir ve buna silahlı çatışma durumları da dahildir.
1 Comment
Merhabalar, makalenizdeki bazı bölümleri sizin isminizi vererek araştırmamda kullanabilir miyim?