TERÖRİZM, ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK İKİLEMİ VE BİR TEKLİF
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi lisans öğrencisi. İstanbul Uluslararası Hukuk Merkezi’nde (ICIL) Uluslararası Hukuk eğitimine devam etmektedir. Şubat 2018’den beri UHAM çatısı altında araştırmalar yapmaktadır. Ayrıca, Hukukçular Derneği Gençlik Komisyonu üyesidir.
1. Giriş
11 Eylül Saldırıları’ndangünümüze terörizm, uluslararası gündemi meşgul eden en önemli konulardan birisi durumundadır.Son yıllardaDAEŞ’in dünyanın çeşitli bölgelerinde gerçekleştirdiği saldırılar ile birlikte ise terörün sivil hayata olan etkisi oldukça artmıştır. Bu bağlamda, neredeyse bütün devletlerin terörle mücadele için yeni önlemler aldığı ve politikalar geliştirdiği görülmektedir.
Bu süreçte gündeme gelen en önemli konulardan birisi özgürlük ve güvenlik arasındaki ilişkinin nasıl ele alınacağı ve bu durumun insan haklarına nasıl bir etkisi olacağıdır. Pek çok zaman,üst kademe devlet yöneticilerinin özgürlük ve güvenlik ikileminden ve korunması gereken dengeden bahsettiği görülmektedir. Birleşik Krallık eski başbakanı David Cameron’un“Güvende olmak için ne kadar özgürlüğümüzden vazgeçmeliyiz?” sorusu bu yaklaşımın temel düşüncesini ortaya koymaktadır.
Biz ise bahse konu ikilemi kısmen kabul etmekle birlikte özgürlük ile güvenlik arasında çatışma olduğunu temel alan varsayımın yerine uyum temelli bir yaklaşımın ön plana çıkartılması gerektiğini savunmaktayız.
Bu bağlamda, ikilem varsayımınındevlet pratiklerine yansımaları inceleyerek neden uyum temelli yaklaşımın tercih edilmesi gerektiği açıklamaya çalışacağız.
2. İkilemVarsayımı
Terörist saldırılar, yalnızca doğrudan zarar verdiği kişileri değil dolaylı olarak bütün toplumu hedef almaktadır. Jenkins’in ifadesi ilebugünkü teröristler çok fazla sayıda ölü ve çok fazla sayıda izleyen istemektedir.(Jenkins, 2006) Bu ifadeleri bir adım öteye götürerek terörist eylemlerin en büyük gayelerinden birisinin toplumsal yaşamı etkilemek olduğunu söylemek de mümkündür.
Filipinler’in Maravi şehrindeki terör operasyonları sonucunda yerel halkın %98’lik bir kısmının göç etmesi veya DAEŞ saldırılarına maruz kalan Tunus’un turizmde yaşadığı sıkıntılar bahse konu etkilerin yakın dönem örneklerindendir. Bu bakımdan terörist saldırılara karşı verilen Korkmuyoruz!tepkilerinin toplumun olağan yaşamına dönmesine yardımcı olabileceği de söylenebilir.(Bakker, 2015) Devletlerin terörizmle mücadele politikalarının da toplumu önemli ölçüde etkilediğini kabul etmek gerekir. Peki, bu politikaların etkileri nasıl değerlendirilmelidir?
İşte bu noktada özgürlük ve güvenlik ilişkisi önem kazanmaktadır.Bu ilişkinin ele alınma tarzı, devlete bakış açımızı ve ondan beklentilerimizi belirleyen temel konulardan birisidir. Tercih ettiğimiz konum bizi Hobbes’unLeviathan’ı ile baş başa bırakabileceği gibi Locke’un tahayyül ettiği devlete de götürebilir. Dolayısıyla, söz konusu ilişki ile insan hakları arasında da ciddi bir münasebet söz konusudur.
Bu münasebete ilişkin çeşitli örneklerin verilmesi mümkündür.Mesela, terörle mücadele kapsamında gerçekleştirilenadil yargılanma hakkı ihlalleri ve işkence yasağının ihlal edilip edilemeyeceğine ilişkin tartışmalar gündemi özellikle meşgul etmektedir.(Tarhanlı, 2004) Peki, güvenlik uğruna bu ihlaller mazur görülemez mi?Bu sorunun cevabını devlet pratikleri üzerinden vermek mümkündür.
ABD’nin 11 Eylül sonrasında geliştirdiği terörle mücadele politikaları bu konuda çok bariz örnekler içermektedir. Mesela, yalnızca isim benzerliği yüzünden Guantanamo’da 13 yıl yatan kişininadil yargılanma hakkı ihlal edilmeseydi böyle bir trajedinin yaşanmamış olacağını kabul etmek, işkence yasağı ihlal edilmeseydi Ebu Gureyb’tekikorkunç görüntülerinortaya çıkmayacağını söylemek,ayrımcılık yasağına riayet edilseydi güvenlik politikalarından dolayı Müslümanların yüzleştiği sıkıntılarınsöz konusu olmayacağınıvarsaymak mümkündür. Güvenliği sağlamak için bu uygulamaların gerçekten gerekli olup olmadığı ise oldukça tartışmalıdır.
Elbette ki, yalnızca güvenlik odaklı bir yaklaşım ile ikilem varsayımı arasında tabii bir bağlantı olduğunu iddia etmek hakkaniyetli bir yaklaşım olmayacaktır. Ancak devlet pratiklerine bakıldığında özgürlük ile güvenlik arasında kurulmaya çalışılan terazide zaman içerisinde güvenlik tarafının ağır bastığıgörülmektedir.Farklı pratikler de göstermektedir ki devletler güvenliği önceleyerek özgürlüğü geri plana itme eğilimindedir. Bu yaklaşım tarzının terörizmin amacına ulaşmasına yardımcı olacağını öne sürmek yanlış olmayacaktır. Zira alınan önlemlerin devlet ile vatandaş arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkilemesi muhtemeldir.(Kaya, 2005) Öte yandan, alınan bu önlemlerin hukuki ve demokratik meşruiyeti de tartışmaya açılabilmektedir.
3. Bir Teklif
İkilem varsayımı“Güvende olmak için ne kadar özgürlüğümüzden vazgeçmeliyiz?” sorusu üzerine kurulmuştur. Bir başka ifade ile, kişinin özgürlüğünden veya güvenliğinden fedakârlık yapması temelinde bir yaklaşım söz konusudur. Bu yaklaşımın pratikteki sonucu ise yukarıda bahsedildiği üzere güvenlik uygulamaları ile ortaya çıkan insan hakları ihlalleridir.
Halbuki, insan haklarında mevcut olan esnekliklerden faydalanılarak da gerekli güvenlik önlemlerinin alınması mümkündür.(OHCHR, 2008)Hatta bu önlemlerinin alınması devletlerin insan haklarından kaynaklanan pozitif yükümlülükleri arasındadır.(Kaya, 2005)Yani, güvenlik için alınan önlemler özünde insan haklarının gerekliliğidir.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, insan haklarının belli koşullar altında sınırlamalara ve derogasyonlara imkân vermesidir. Söz konusu bu esneklik devletlere hem özgürlüğü hem de güvenliği aynı anda sağlama olanağı sunmaktadır. Uyum temelli yaklaşımın ikilem varsayımından en önemli farkı da buradadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesinde,savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde belirtilen şartlara dikkat edilmesi kaydıyla taraf devletlerin Sözleşme’de öngörülen yükümlere aykırı tedbirler alabileceği açıkça belirtilmiştir.
Bahsettiğimiz esnekliklerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarındaki örneklerini Birleşik Krallık’ınIRA’ya karşı sürdürdüğü mücadeleden vermemiz mümkündür. AİHM, önüne gelenO’Hara v. the United Kingdom,BranniganandMcBride v. the United Kingdom ve Murray v. the United Kingdomdavalarında alınan önlemlerin insan haklarını ihlal etmediği belirtmiştir.
Elbette ki, bütün haklarda bu esneklikten söz etmek mümkün değildir. Bu ise bir eksiklik olarak değil, aksine uyum temelli yaklaşımın savunma mekanizması olarak kabul edilmelidir. Zira öyle haklar vardır ki, bu haklara ilişkin en küçük sınırlama veya derogasyon dahi telafi edilemez ve önü alınamaz sonuçlar doğurabilir.Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 4. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesinde bu haklar açıkça belirtilmiştir.
Yazımızın başında bahsettiğimiz üzere, özgürlük ile güvenlik arasında bir ikilemin olduğu kısmen kabul edilebilecek bir söylemdir. Ancak bu durum, açıklandığı üzere, insan haklarının sahip olduğu esneklikten faydalanılarak aşılabilecektir. Dolayısıyla, bu kavramları iki farklı kutup olarak görüp her an şaşabilecek bir dengeyi kurmaya çalışmak yerine anlayış değişikliğine gitmek daha makul bir tercih olarak önümüzde durmaktadır.
Kaynakça
Bakker, E., 2015. Terrorism and Counterterrorism Studies. basım yeri bilinmiyor: Leiden University Press.
Jenkins, B. M., 2006. The New Age of Terrorism. %1 içindeD. G. Kamien, dü. McGraw-Hill Homeland Security Handbook. New York: McGraw-Hill Homeland Security Handbook, pp. 117-130.
Kaya, İ., 2005. Terörle Mücadele ve Uluslararası Hukuk. Ankara: USAK Yayınları.
OHCHR, 2008. Fact Sheet No. 32, Human Rights, Terrorism and Counter-Terrorism, basım yeri bilinmiyor: OHCHR.
Tarhanlı, T., 2004. İnsan Hakları ve Terörizm. Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, 24(1-2), pp. 691-710.