Trump Dönemi ABD Politikaları ve Dünya Ticaret Örgütü’nün Geleceği
“Vergi politikası gibi ticaret politikası da Amerikan halkının dileklerini, kaygılarını ve önceliklerini yansıtmalı ve Amerikalılara hesap vermekle yükümlü olmayan teknokratlar tarafından dikte edilmemelidir. Amerika Birleşik Devletleri bağımsız bir ulus olmaya devam edecektir ve ticaret politikalarımız burada –Amerika’da- yapılacaktır, Cenevre’de değil. Dünya Ticaret Örgütü Temyiz Organı’nın ve Uyuşmazlıkların Halli mekanizmasının ABD’yi ‘deli gömleği giydirilmişçesine sıkıştıran’ nitelikteki kabul etmediğimiz yükümlülüklere zorlamasına izin vermeyeceğiz.”
Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Temsilciği Ofisi tarafından yayımlanan 2019 Ticaret Politikası Gündemi ve 2018 Yıllık Raporu’nda[1] yer alan yukarıdaki ifadeler, Donald J. Trump yönetimindeki ABD’nin Dünya Ticaret Örgütü’ne karşı mevcut duruşunu en iyi şekilde özetlemektedir. Amerika’nın çıkarlarının öncelikle gözetileceği iddiasıyla Amerikan yönetiminin ekonomi alanında yürüttüğü popülist politikaların birincil sonucu olan “ticaret savaşları”nın günümüzde birçok ülkeyi hedef aldığı görülmektedir. ABD nezdinde bu ekonomik savaşların en büyük platformlarından birisi, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması’nın[2] (GATT) devamı olarak 1 Ocak 1995 tarihinden beri uluslararası ticaretin serbestleşmesi hususunda kuralları düzenleyen ve ülkeler arasındaki ticari uyuşmazlıkları yüksek bir riayet oranı ile karara bağlayan 164 üye devletin oluşturduğu Dünya Ticaret Örgütü’dür. Bu makalede Trump yönetiminin DTÖ nezdinde kasten oluşturduğu tıkanıklarının arkasındaki sebepler, ABD’nin konjonktürel reform talepleri ve bu hususlar ışığında DTÖ’nün geleceği incelenecektir.
1- ABD’nin Ulusal Acil Durum Argümanı DTÖ’yü Parçalıyor mu?
Uluslararası ticaret atmosferinin çatısı işlevini gören ve gümrük vergilerinin uluslararası bir mutabakat vasıtasıyla azaltılması/kaldırılmasını teşvik eden DTÖ Anlaşmaları hükümlerine rağmen Trump yönetimi, göreve geldiği tarihten itibaren sistematik olarak mal ve hizmetlerin sınır ötesi dolaşımını felce uğratacak nitelikte kapsamlı gümrük vergilerini yürürlüğe sokmuştur.
Hatırlanacağı üzere, 2018 yılında Türkiye’den ithal edilen çelik ve alüminyum için ABD tarafından uygulamaya konulan %50 oranındaki ek gümrük vergisi söz konusu trendin ilk örneklerinden birisini teşkil etmektedir.[3] Bunun yanında, 2019 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nden ithal edilen 200 milyar Amerikan Doları değerindeki çeşitli mallar için yine ABD tarafından getirilen gümrük vergileri Çin’in yılın ikinci çeyreğindeki büyümesini %27 oranında azaltarak tarihindeki en büyük düşüşünü yaşatmakla birlikte, bağlantılı ekonomiler olan Japonya ve Güney Kore’nin büyüme hızını da dolaylı olarak yavaşlatmaktadır.[4]
ABD Başkanı Trump’ın “sağlık, emniyet, ulusal güvenlik ve bazı diğer faktörler” gerekçesiyle Eylül 2019 itibariyle Çin’den ithal edilen 300 milyar Amerikan Doları değerindeki çeşitli ürünlerden %10 oranında ek gümrük vergisi alınması uygulamasını başlatacağını açıklamasını müteakip, Çin Dışişleri Bakanlığı da ticaret savaşının şiddetinin artması halinde bu savaşı sürdürmekten başka çareleri olmadığını dile getirmiştir. Nitekim bu açıklamadan kısa bir süre sonra Çin Halk Cumhuriyeti savaşı daha da kızdıracak bir hamle ile ABD’den ithal edilen 75 milyar Amerikan Doları değerindeki ürünlere %10’a kadar gümrük vergisi uygulanacağını duyurmuştur.[5] Çin’in bu duyurusuna Trump yönetimi birkaç saat içerisinde Çin mallarına 550 milyar Amerikan Doları değerinde ilave gümrük vergilerini yürürlüğe sokarak cevap vermiştir.
Bu itibarla, DTÖ kurallarının ABD ve Çin tarafından karşılıklı ihlali sonucunda teknoloji devi şirketlerin hisse değerleri başta olmak üzere dünya borsalarında hâlihazırda meydana gelen hareketlilikler de göz önüne alındığında, ilgili devletlerce DTÖ Anlaşması[6] hükümlerinin yok sayılmasının muhtemel kur savaşlarına ve küresel bir ekonomik buhrana dahi sebebiyet verebileceği ekonomi çevreleri tarafından daha yüksek sesle dile getirilmektedir.[7] Trump yönetiminin DTÖ kurallarına aykırı olarak yabancı devletler aleyhine ek gümrük vergilerini ısrarla yürürlükte tutmak istemesi ise bu durumun ABD tarafından yabancı devletlere karşı bir güç ve pazarlık vasıtası olarak kullanılmak istendiğine işaret etmektedir. Üye devletlerin üçüncü ülkelere ilişkin ticari uygulamalarında en çok kayırılan ülkelere sağlanan düzeyden ve ulusal muameleden aşağı davranma yasağı getiren DTÖ Anlaşmaları hükümlerinin söz konusu pazarlık sırasında halen icra edilebilir olup olamayacağı işe ayrı bir endişe konusunu oluşturmaktadır.
Bahsi geçen gelişmeler, küresel ekonomik büyümeyi ve tedarik zincirlerinin sağlığını temin etmekle görevli DTÖ’nün tüm devletlere uluslararası ticarette eşit söz hakkı veren çoksesli kimliğini denklemin dışına atmakta ve fiili olarak gelişmiş ülkelerin ikili lobi faaliyetlerine bağlı olarak küresel piyasaların şekillenmesine sebep olmaktadır. Mevcut aşamada Donald J. Trump’ın Twitter hesabı üzerinden kendisini gururla “Tariff Man” olarak adlandırmaktan çekinmediği de göz önüne alındığında, Amerikan yönetiminin DTÖ Anlaşmaları’na aykırı olarak ve muhatap devletlerin ekonomilerine doğrudan etki edecek biçimde uygulamaya koyduğu ek gümrük vergilerinin ABD için maksimum fayda sağladığı kanaatinde olduğu düşünülebilecektir. Bu minvalde, ABD’nin DTÖ’nün kurucu ilkelerine aykırı işlemleri birbiri ardına kararlı biçimde uygulamaya koymasının altında yatan sebeplerin incelenmesi konunun anlaşılması hususunda faydalı olabilecektir.
Daha önce ABD Dışişleri Bakanlığı nezdindeki Siyaset Planlama Müdürlüğü’nde görev yapan Steward W. Patrick, konuya ilişkin World Politics Review’deki yazısında ABD’nin DTÖ’ye karşı yıkıcı tavrını isabetli biçimde üç temel sebebe dayandırmaktadır.[8] Bunlardan birincisi, yukarıda anıldığı üzere DTÖ’nün Uyuşmazlıkların Halli mekanizması tarafından karara bağlanan uyuşmazlıkların sonuçlarının üye devletler için kat’i şekilde bağlayıcı nitelikte olması ve ülkelerin itirazlarının ulusal düzeyde değil nihai olarak DTÖ Temyiz Organı tarafından çözümlenmesidir. Diğer bir neden, her ne kadar genellikle DTÖ kararları üye devletlerin oybirliği ile alınmaktaysa da, kural olarak -DTÖ nezdindeki hukuki metinlerde yer alan hükümlerin niteliğine göre- mutabakata varılan hükümlerin üçte ikilik veya üçte birlik oy çoğunluğu ile tadil edilebilmesi ile ABD’nin temelde rıza göstermediği değişikliklere uyma yükümlülüğünün doğmasıdır. ABD 2019 Ticaret Politikası Gündemi’nde de belirtildiği üzere, ABD’nin üçüncü eleştirel zeminini ise asli görevi DTÖ kurallarının işlemesini temin etmek olan DTÖ Temyiz Organı nezdindeki yedi hâkimin “yargısal aktivizm” gerçekleştirerek üye devletlerin DTÖ’nün kuruluşundaki iradelerini aşan sonuçlar doğuracak biçimde hukuki metinleri yorumlayarak ABD aleyhine konjonktürel durumların yaratıldığı iddiası oluşturmaktadır.
Anılan sebeplerden hareketle Profesör Rachel Brewster, ABD tarafından uygulanan uluslararası hukuka aykırı gümrük vergilerinin hukuki zemini olarak daha önce ABD’nin kendisinin dahi günümüze dek ileri sürmediği ve aslında yalnızca savaş ile uluslararası ilişkilerdeki diğer acil durumları kapsayacak şekilde dar biçimde kaleme alınan “ulusal acil durum” istisnasının ileri sürüldüğünü hatırlatmaktadır.[9] Öyle ki George W. Bush’un Oval Ofis’te olduğu dönemde Amerikan çelik endüstrisi lehine getirilen gümrük vergileri bile söz konusu ulusal acil durum argümanına dayandırılmamıştır. Bu durum göstermektedir ki, Trump yönetimi yürüttüğü popülist ekonomi politikalarının DTÖ üyesi ülkelerde doğurduğu endişeleri giderebilmek adına söz konusu istisnayı oldukça kötü niyetli bir biçimde yorumlamakta ve DTÖ’nün tüm üye devletlerinin uluslararası hukukun koruması altında güvenli bir ticaret ortamının tesis edilmesi için kullanmaktan imtina ettiği söz konusu kurumu istismar etmektedir.
ABD’nin süregelen “ekonomik güvenlik ulusal güvenliğe eşdeğerdir” tezine karşılık DTÖ, Nisan 2019’da Rusya ile Ukrayna arasındaki bir uyuşmazlığa müstenit olarak ulusal acil durumun mevzubahis olduğunu öne süren Rusya lehine verdiği kararda, Trump yönetiminin bahsi geçen yorumuna cevap verecek mahiyette ilgili istisna ile neyin kastedildiğini açıkça ortaya koymuştur.[10] İlgili karara göre uluslararası ilişkilerde acil durum ancak; genellikle açık veya örtülü silahlı çatışma, yüksek gerilim veya kriz durumlarında veya bir devleti çevreleyen genel istikrasızlık hallerinde ortaya çıkabilecek olup, DTÖ söz konusu iddianın ilgili devletçe iyi niyetle ileri sürülüp sürülmediğini denetleyebilecektir.[11] DTÖ’nün konuya ilişkin bu açık pozisyonu, ABD’nin uluslararası hukuka aykırı işlemlerinden etkilenen üye devletlerin DTÖ Uyuşmazlıkların Halli mekanizması vasıtasıyla ABD’yi kolaylıkla cezaya çarptırabileceğine işaret etmektedir.
Sonuç olarak ABD’nin sözde ulusal acil durum iddiası karşısında üye devletlerin DTÖ kurallarına olan güveni gitgide azalmakta, Çin başta olmak üzere söz konusu gümrük vergilerinin zararlı etkilerine maruz kalan ülkeler Trump yönetimine misilleme ve son çare olarak gümrük vergilerini yürürlüğe koymaktadır. Amerikan basını tarafından sıkça eleştirildiği üzere, ABD’nin DTÖ kurallarına bu yaklaşımı tüketicilerinin büyük bir oranı ABD dışında olan Amerikan şirketlerinin de kurumsal sağlığını kötü etkileyerek aslında menfi bir bumerang etkisi oluşturmaktadır.
2- Üstünlerin Hukuku Anlayışı ve DTÖ Uyuşmazlıkların Halli Mekanizması
Her ne kadar DTÖ Anlaşmaları hükümlerinin ABD tarafından yukarıda belirtildiği üzere açık biçimde ihlal edilmesi DTÖ nezdinde geri dönülemez zararlar meydana getiriyor olsa da üye devletlerin bu gibi eylemleri için gerekli yaptırımlar uygulanmaya devam ettiği müddetçe DTÖ de üye devletler açısından anlamını korumayı sürdürecektir. Ancak DTÖ’nün yaptırım uygulama gücünü haiz tek sistemi olan DTÖ Uyuşmazlıkların Halli mekanizmasının işleyişi de bizzat ABD tarafından eski üye hâkim Ricardo Ramírez-Hernández’in deyimi ile “nefessiz bırakılmak suretiyle ölüme sevk edilmektedir”.[12]
Trump yönetimi, 2017 senesinden itibaren on bir kez diğer üye devletleri DTÖ Uyuşmazlıkların Halli mekanizması vasıtasıyla şikâyet etmiş olmasına rağmen, Cenevre’deki organa hâkimlerin seçilmesini ve dolayısıyla organın işlemeye devam edebilmesini kasıtlı biçimde engellemeye devam etmektedir. Önüne gelen bir uyuşmazlığı karara bağlamak için en az üç hâkimin kürsüde olmasını ve hâkimlerin seçilmesi için üye devletlerin hiçbirinin itiraz etmemesi şeklindeki “negatif konsensüsü” arayan DTÖ Anlaşmaları karşısında ABD, sahip oldukları hukuki felsefeyi ve yetkinliklerini ayırmaksızın bütün aday hâkimlerin seçilmesine yaklaşık iki yıldır sürekli olarak itiraz etmektedir. DTÖ Anlaşmaları’nda öngörülen karar alma mekanizmasının bu hususta ABD tarafından kötü niyetli uygulanmasının sonucu olarak DTÖ Temyiz Organı’ndaki görev süresini dolduran hâkimlerin yerine aday hâkimler seçilemediğinden dolayı üye hâkimlerin sayısı uyuşmazlıkların çözümü için asgari yetersayı olan üçe kadar düşmüş olup, Trump yönetiminin mevcut politikasını sürdürmesi halinde Aralık 2019 itibariyle bu tarihi forumda uluslararası ticari uyuşmazlıkları karara bağlayacak sayıda hâkim kalmayacaktır.
Yukarıda varılan sonuçlarla aynı doğrultuda olacak şekilde 1995-2003 yılları arasında DTÖ Temyiz Organı başkanı olarak görev yapan James Bacchus da ABD’nin DTÖ Temyiz Organı’na hâkimlerin seçilmesini kasıtlı olarak engellemesinin aslında uluslararası ticaret uyuşmazlıklarının tarafsız bir kurumca yorumlanan ticaret kuralları yardımı ile çözülmesi fikrine direkt bir suikast teşkil ettiğini ve bu konseptin yerini ekonomik süper güçlerin ikili müzakereleri ile anlaşma usulünün alacağını ifade etmektedir.[13] Ekonomik anlamda gelişmiş ülkelerce izlenen bu trend doğal olarak mevcut ticari kuralların yorumlanmasını da -tıpkı Trump yönetiminin DTÖ’yü parçalarken kullandığı argümanlar gibi- aynı süper güçlerin tekeline terk etme mecburiyetini de beraberinde getirecektir.
3- DTÖ Temyiz Organı’nda Reform İhtiyacı
21. yüzyılın önemli bir bölümünde gelişen ve değişen ekonomilerin ihtiyaçları ile ülkelerin uluslararası ticaretteki pozisyonlarının DTÖ mekanizmasının kurulduğu tarihe göre farklılaşması nedeniyle DTÖ kurumlarında bir reform ihtiyacı olduğu üye devletlerce uzun zamandır ele alınmaktadır.[14] Şüphesiz, üye devletler tarafından dile getirilen bu değişim talebinin merkezinde de DTÖ Temyiz Organı bulunmaktadır. Önerilen çözümlerin arasında DTÖ mekanizmasının fiili olarak terk edilerek üye devletler tarafından Cenevre dışında anlaşmalar akdedilmesi olsa da genel irade DTÖ içerisinde gerçekleştirilecek bir reform ile arzulanan çözüme erişilmesi noktasında toplanmaktadır.
Bu minvalde, DTÖ nezdindeki uyuşmazlık çözümü prosedürünü temyiz başvurularından ayrık olarak yöneten DTÖ Hukuki İşler Bölümü’nün eski başkanı Pieter Jan Kuiper, bazı uluslararası ticaret hukuku çevreleri tarafından da desteklendiği üzere, DTÖ Temyiz Organı üye hâkimlerinin seçiminde DTÖ Anlaşması’nın 9. maddesi uyarınca prensip olarak öngörülen oybirliğine ulaşılamaması halinde oy çoğunluğu ile seçimlerin yapılması yönünde bir öneri getirmiştir.[15] Ancak bu öneri de hukuki anlamda DTÖ Uyuşmazlıkların Halli Mutabakatı’nda aranan olumlu oybirliği şartı ile uyumsuz olacağı ve ilgili hükümlerin farklı kapsamdaki konuları düzenlediği gerekçesiyle tam manasıyla benimsenememiştir.
Önerilen diğer bir çözüm ise hâlihazırda DTÖ Uyuşmazlıkların Halli Mutabakatı’nın[16] 25. maddesinde düzenlenmiş olan ve tarafların anlaşması ile DTÖ Temyiz Organı’nın kararlarının hızlı tahkim usulü ile yeniden ele alınabileceğini hatırlatmaktadır. Gerçekten de üye devletlerin rızalarının tesis edilmesi şartıyla DTÖ nezdinde tahkim yolu ile her zaman temyiz yoluna başvurulabilecektir. Bu çözüm yolunda ise üye devletlerin karşısına hakemlerin seçimi ve tahkim masrafları gibi sorunlar çıkabilecek olup, temel problem ise DTÖ nezdinde tahkimin zorunlu değil alternatif bir yol olarak öngörülmesi sebebiyle üye devletlerin DTÖ kararlarına ilişkin tahkim yargılamasında taraf olmaya zorlanamamasıdır. Bu bölümde belirtilen bütün bu yaklaşımların DTÖ’nün yaptırım gücüne üye devletlerin arzu ettiği düzeyde katkı yapmayacağı anlaşıldığından DTÖ Temyiz Organı’nda kapsamlı bir reform yapılması ihtiyacı daha açık şekilde ortaya çıkmaktadır. Zira 26.08.2019 tarihli G7 Sonuç Bildirgesi’nde de G7 ülkelerinin fikri mülkiyeti koruma konusunda etkinliği artırmak, uluslararası ticaret anlaşmazlıklarını daha çabuk çözümlemek ve haksız ticaret uygulamalarını ortadan kaldırmak için DTÖ’yü “elden geçirerek gerekli tamirleri yapma” niyetinde olduğu açıklanmıştır.[17]
Ayrıca belirtilmelidir ki, Trump yönetiminin son olarak Çin’den ithal edilen mallara getirdiği 550 milyar Amerikan Doları değerindeki ilave gümrük vergileri sonucunda ithalat tarifelerinin DTÖ kurallarını ihlal edecek şekilde yükseltildiği gerekçesiyle Çin tarafından 3 Eylül 2019 tarihinde ABD’ye karşı DTÖ nezdinde uyuşmazlık çözüm yoluna başvurulmuştur. DTÖ kurallarına göre tarafların söz konusu anlaşmazlığı çözmek için 60 günlük süresi bulunmakta olup, bu sürede bir çözüme ulaşılamaması halinde ise Çin, DTÖ’den uyuşmazlık hakkında nihai bir karar verilmesini talep edebilecektir. Şüphesiz, söz konusu reform tartışmalarının arasında DTÖ Temyiz Organı’nın mevcut sisteminin ABD’nin yarattığı fiili krizin çözümlenmesi hususunda yeterli olup olmayacağına ilişkin en somut testi bu davanın gidişatı belirleyecektir.
4- Sonuç
Trump yönetimi bu makalede belirtilen DTÖ kurallarına aykırı ek vergi uygulamalarını hatrı sayılı bir süredir sürdürüyor olsa da, Donald J. Trump Twitter hesabı üzerinden yaptığı son paylaşım ile Çin’in konuya ilişkin sakin bir çözüm istemesini tebrik etmiş ve ülkeler arasındaki konuşmaların bu yönde devam ettiğini belirtmiştir. Bu anlamda ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşının bir noktada karşılıklı uzlaşı yoluyla çözüleceği öngörülebilecektir. Her ne kadar Çin ve ABD arasındaki uyuşmazlık yakın zamanda DTÖ önüne getirilmiş olsa da, uluslararası ticaretin temellerini etkileyecek söz konusu uzlaşının Cenevre’de değil, yalnızca süpergüç olarak tabir edilen ülkelerin katılımıyla arka odalarda gerçekleşecek olması ihtimali bu makalede belirtilen endişeleri tasdik edecek biçimde DTÖ’nün ve paydaş diğer üye devletlerin söz hakkını ortadan kaldıracak niteliktedir.
Uluslararası piyasaların sağlıklı biçimde işlemesi için ticaret savaşlarının sonlanması kaçınılmaz bir durum olmakla birlikte, süreç içerisinde meydana gelen uluslararası hukuk ihlallerine etkili yaptırımlar uygulayabilecek itibarı yüksek bir uluslararası kuruluşun varlığının sürdürülmesi bu hususta asıl ve nihai çözüm olacaktır. Önümüzdeki dönemde işbu makalede anılan niyet DTÖ Temyiz Organı nezdinde bir reform hareketini başlatabilecek olup, böylece DTÖ’nün uluslararası ticaret uyuşmazlıklarındaki rolü de üye devletlerin arzu ettiği şekilde daha adil bir görünüme kavuşabilecektir.
[1] Office of the United States Trade Representative, “2019 Trade Policy Agenda and 2018 Annual Report of the President of the United States on the Trade Agreements Program” [https://ustr.gov/sites/default/files/2019_Trade_Policy_Agenda_and_2018_Annual_Report.pdf, Erişim Tarihi: 27/06/2019].
[2] Dünya Ticaret Örgütü, General Agreement on Tariffs and Trade, 01/01/1948, [https://www.wto.org/english/docs_e/legal_e/gatt47.pdf, Erişim Tarihi: 05/07/2019]
[3] BBC News, “ABD’den Türkiye’ye yeni yaptırımlar: Çelikte gümrük vergisi artışı 13 Ağustos’ta yürürlüğe giriyor” [https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45154717, Erişim Tarihi: 11/07/2019]
[4] William Pesek, “Japan and South Korea will be biggest losers in US-China currency war”, Nikkei Asian Review [https://asia.nikkei.com/Opinion/Japan-and-South-Korea-will-be-biggest-losers-in-US-China-currency-war, Erişim Tarihi: 18/08/2019]
[5] CNN Business, “China and the US ratchet up trade war in a day of retaliation” [https://edition.cnn.com/2019/08/23/business/china-tariffs-trade-war/index.html, Erişim Tarihi: 26/08/2019]
[6] Dünya Ticaret Örgütü, Agreement Establishing the World Trade Organization, 15/04/1994 [https://www.wto.org/english/docs_e/legal_e/04-wto.pdf, Erişim Tarihi: 13/06/2019]
[7] Anadolu Ajansı, “G20 finance chiefs raise alarm over trade war tensions” [https://www.aa.com.tr/en/economy/g20-finance-chiefs-raise-alarm-over-trade-war-tensions/1500214, Erişim Tarihi: 14/06/2019]
[8] Stewart W. Partick, “Trump’s Search for Absolute Sovereignty Could Destroy the WTO”, World Politics Review [https://www.worldpoliticsreview.com/insights/27692/trump-s-search-for-absolute-sovereignty-could-destroy-the-wto, Erişim Tarihi: 14/07/2019]
[9] Rachel Brewster, “The Trump Administration and the Future of the WTO”, The Yale Journal of International Law Online, Vol. 44, 2018, s. 5.
[10] Reuters, “WTO Defies Trump With Historic Ruling on National Security” [https://www.bloomberg.com/news/articles/2019-04-05/wto-defies-trump-with-historic-first-ruling-on-national-security, Erişim Tarihi: 16/07/2019]
[11] Dünya Ticaret Örgütü Paneli, “Russia – Measures Concerning Traffic in Transit” Report (WT/DS512/R), para. 8.
[12] Ricardo Ramírez-Hernández, “Farewell speech of Appellate Body Member Ricardo Ramírez-Hernández”, 28.05.2018, [https://www.wto.org/english/tratop_e/dispu_e/ricardoramirezfarwellspeech_e.htm, Erişim Tarihi: 21/07/2019]
[13] Reuters, “Isolate Trump at WTO, says Former Top Trade Judge Bacchus”, [http://www.reuters.com/article/us-usa-trade-wto/isolate-trump-at-wto-says-former-top-trade-judge-bacchus-idUSKCN1MD2AL, Erişim Tarihi: 26/07/2019]
[14] Dünya Ticaret Örgütü, Communication from the European Union, China, Canada, India, Norway, New Zealand, Switzerland, Australia, Republic of Korea, Iceland, Singapore and Mexico to the General Council (12-13 Aralık 2018) WT/GC/W/752/Rev. 2.
[15] Jan Pieter Kujiper, “The US Attack on the WTO Appellate Body”, Amsterdam Law School Research Paper No. 2017-44 and Amsterdam Center for International Law No. 2017-29, 2017, ss. 12-13.
[16] Dünya Ticaret Örgütü, Understanding on Rules and Procedures Governing the Settlement of Disputes, [https://www.wto.org/english/docs_e/legal_e/28-dsu.pdf, Erişim Tarihi: 25/08/2019]
[17] G7 Leaders’ Decleration, 26/08/2019, [https://www.elysee.fr/en/g7/2019/08/26/g7-leaders-declaration, Erişim Tarihi: 28/08/2019]